Ortadoğu’da yaşanan Arap Baharı’ndan sonra çeşitli ülkelerde mülteci sorunu baş göstermeye başladı. Bundan en çok etkilenen ülke ise maalesef Türkiye…
Bugün Suriye sınırından topraklarımıza göç eden mülteci sayısı 600 bini aşmış durumda. Türkiye, dış dünyaya mazlumlara kucak açan, şefkatli ve yardımsever bir ülke olarak görünmek istiyor. Bunu Saddam’ın zulmünden kaçan Iraklılara kucak açarak da yapmıştı. Fakat dış dünya, Türkiye’yi sadece tebrik etti. Türkiye’nin ise bu tebrikten başka kazandığı bir şey yoktu. Aksine, kaybettikleri vardı. Örneğin her fırsatta karşımıza çıkarılan Kürt sorunu (!) gibi… Gelelim Suriyeli Mültecilere: bugün de Suriyeli mültecilere kucak açıyoruz ve bu olayın gelişim süresince dış dünya, yine bizi sadece tebrik eder ve bizim kazanacağımız tek şey de bu olur. Peki ya kaybedeceklerimiz neler?
Suriyeleri üniversitelerimize yerleştiriyoruz. Mülteci kamplarından çıkarıp Türk mahallelerine yerleştiriyoruz. Daha birkaç gün evvel Hatay’da Suriyeli mülteciler arasında çıkan kavgayı ayırmak isteyen bir Türk tüccar, Suriyeli mülteci bir genç tarafından darp edilmiş ve ardından olay büyüyerek Suriyeli–Türk çatışmasına dönüşmüştü.
Üniversitelerimize yerleştirilen Suriyelilere gelince; Suriye’de PKK’nın uzantısı olan PYD var ve PYD’nin içinde de Suriye vatandaşı örgüt mensupları var. Peki, bu PYD üyesi Suriye vatandaşlarından üniversitelerimizde olmadıklarını nerden biliyoruz. Gençlerimizi fikirleriyle, düşünceleriyle zehirlemediklerini nereden biliyoruz? Bunun için ne gibi önlemler aldık?
PKK ya da PYD, ikisi de aynı şeye hizmet ediyorken PYD mensuplarının üniversitelerimiz içinde sadece eğitim gördüklerine nasıl inanabiliriz? Yabancı İstihbarat mensuplarının bu gibi kişileri üniversitelerimizde kullanmadıklarından ne kadar eminiz peki? Gezi Parkı eylemlerine destek veren kesimlerin bile “Gezi parkı eylemlerinde yabancı istihbarat servislerinin ajanları da vardı’’ demelerini unuttuk mu? Gezi parkı olayını bu kadar ateşleyen dış istihbarat mensupları, ülkemizdeki Suriyeli mültecileri, ülkede karışıklık çıkartmak amacıyla kullanamayacaklar mı? Elbette hayır! Nitekim böyle olsaydı, zamanında Saddam’ın zulmünden kaçan mültecileri bugünkü Kürt sorununda kullanamazlardı.
Kısacası Türkiye, dış dünyaya ‘’Ortadoğu’nun ağabeyi benim’’ imajı vermeye çalışırken daha stratejik düşünmeli, mülteci ve dış ilişkiler politikalarını yeniden değerlendirmeli, geçmişten ders alıp yeni bir mülteci sorunu ile karşı karşıya gelinmesine meydan vermemelidir.
Sahipkıran AKADEMİ kategorisinde yayınlanan diğer yazılar için tıklayınız.