Twitter Facebook Linkedin Youtube

LÜBNAN’IN KUZEYİNDE TÜRKİYE’DEN BİR PARÇA

214682_largeBu küçük dağ köyünde gördüğünüz Türkçe işaretler ve ay yıldızlı kırmızı bayraklar, size yanlış yerde olduğunuzu düşündürebilir. Aslında ise Lübnan’ın birkaç Türkmen köyünden biri olan Kavaşra kasabasına girmiş bulunmaktasınızdır.

Anavatandan esinlenerek kurulan birkaç yerel işletmeden biri olan Yıldızlar isimli Türk restoranında görüştüğümüz Kavaşra Belediye Başkanı Mustafa Hodar: “Herkesin hala Türkçe konuştuğu son Türkmen köyüyüz” diyor.

Yolun aşağısında, Türkiye’den ithal ettiği malları satan bir elbise mağazası bulunmakta. Birçok evde Türk haberlerini ve TV programlarını izlemek için özel uydu antenleri bulunmakta. Bir belediye binasının dış duvarına büyük bir Türk bayrağı boyanmış ve yerel bir merkezde Türkiye’de üniversite eğitimine hazırlık amacıyla Türkçe dersleri verilmekte. Zira Türkiye, nitelikli lise mezunlarına üniversite eğitimi için burs vermekte.

3.500 nüfuslu Kavaşra o kadar uzak bir yerde ki; yakın denilebilecek bir zamana kadar Türk Hükümeti ve hatta Lübnanlılar bile böyle bir yerin varlığından haberdar değildi. Yerli halk, Türk dili ve kültürünün nesiller boyunca bozulmadan kalmasını, bu izolasyonun sağladığını dile getiriyor.

1989’da Lübnan İç Savaşı’nın bitiminden hemen önce, Lübnan Ordusunda görev yapan bir subay, askerlerinden birinin birkaç kelime Türkçe konuştuğunu duyar ve merakla bu askeri Türk Büyükelçiliği’ne götürür. Böylece Lübnan Türkmenleri ile anavatan arasındaki ilk irtibat başlamış olur.

Sonrasında ise Lübnan’ın kuzeyinde ve Beka Vadisi’nde köklü Türkmen topluluklarının var olduğu keşfedilir. Türk Büyükelçiliğinin tahminlerine göre; Lübnan’da 12 ila 13 bin arasında Türkmen yaşamaktadır. Bunlara Suriye’deki nüfusları 1,5 milyon civarında olan Türkmenlerden buraya göç eden birkaç bin Türkmen de ilave edilmelidir.

Türkiye Büyükelçisi İnan Özyıldız, Türkmen toplumu için; “Biz kendilerini Türkiye ile Lübnan arasında insani bir bağ olarak görmekteyiz” demekte. Türkiye’nin Lübnan’a altyapı ve iskân yardımı, Temmuz 2006 savaşını müteakip önemli oranda artarak o zamandan bu yana 55 milyon dolara ulaştı. Zaten ortak tarih vesilesiyle iki ülke arasında uzun zamandır kültürel bağlar bulunmaktaydı.

Büyükelçi Özyıldız, The Daily Star’a yaptığı açıklamada; “Biz, Türkmenlerin Lübnan toplumunun bir parçası olmasını ve daha iyi hayat şartlarına kavuşmasını arzu ediyoruz” dedi.

2010 yılında, Türk düşünce kuruluşlarından biri olan ORSAM, Lübnan’ın Türkmen köyleri hakkında ayrıntılı bir araştırma yaptı ve Lübnan’da yaşayan farklı Türkmen gruplarını belirledi. Bu gruplar; Kavaşra sakinlerini de kapsayan Akkar Türkmenleri, Baalbek Türkmenleri, 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru Yunanistan’ın adayı işgalinden sonra kaçan Girit Türkmenleri, 1940’larda ekonomik nedenlerle Lübnan’a göç eden Suriye Türkmenleri ve 1870’lerin sonlarında yaşanan Osmanlı-Rus savaşından sonra bölgeye yerleşen Çerkezler. Bu unsurların her birinin farklı göç dalgaları ile Lübnan’a geldikleri bilinmekte ancak Lübnan’a ilk gelen Türk göçmenlerin ne zaman geldikleri bilinmemekte. Bazı tarihçiler, bugün Suriye ve Lübnan’da yaşayan Türkmenlerin bölgeye Mısır seferi sırasında Yavuz Sultan Selim’in ordusuyla birlikte getirildiğine ve lojistik amaçlı olarak Halep’ten başlayarak fethedilen yerlere yerleştirildiğine inanmaktadır. Diğer bir araştırmaya göre ise Türkmenlerin bölgeye gelmeleri, 1500’lerden çok daha öncelere, Memlukların Lübnan coğrafyasına hâkim oldukları 12. yüzyıla dayanmaktadır.

Kavaşralı askerin şans eseri keşfedilmesiyle birlikte Türk hükümeti, Lübnan’daki Türk kimliğini güçlendirmek için gayret etmekte. Geçmişte, Dışişleri Bakanlığı köye Türkçe öğretmenleri gönderiyordu. Ancak Türklere ve Türk çıkarlarına yönelik kötüleşen güvenlik şartlarından dolayı bu yıl öğretmen göndermedi.

Göreceli izolasyona rağmen, Suriye ve Lübnan’daki birçok Türkmen köyü arasında köklü bağlar bulunmakta ve Suriye krizinin başlangıcından beri Suriyeli beş Türkmen aile, Kavaşra’ya yerleştirildi.

Brooke Anderson – The Daily Star

Tercüme: Süleyman ERDEM

Not: Yazının tamamına, aşağıdan ulaşılabilir. Konuyla ilgili daha detaylı bilgi için ORSAM’ın Unutulan Türkler: Lübnan’da Türk Varlığı başlıklı raporuna bakılabilir.

*****

A slice of Turkey in north Lebanon

By Brooke Anderson – The Daily Star

KAWEISHRA, Lebanon: The Turkish-language signs and red flags bearing white crescents and stars in this small mountainous village might make you think you’ve made a wrong turn. In fact, you’ve just entered the town of Kaweishra – Kavashra in Turkish – one of Lebanon’s few Turkmen villages.

“We’re the last Turkmen village where everyone still speaks Turkish,” Kaweishra mayor Mustafa Khodar says, sitting at the local Turkish restaurant Yildizlar, one of several local businesses inspired by his ancestral homeland.

Down the road is a clothing store that sells goods imported from Turkey; many locals have special satellites for Turkish news and TV shows; a municipality building has a large Turkish flag painted on the outside; and a local center offers Turkish language lessons in preparation for university in Turkey, which awards scholarships to qualified high school graduates.

With a population of just 3,500, Kaweishra is so remote that until relatively recently, the Turkish government and even many Lebanese had no idea it existed. Local residents say this isolation allowed the language and culture to remain intact for generations.

Then, in 1989, right before the end of Lebanon’s Civil War, a Lebanese Army officer overheard one of his soldiers speak a few words in Turkish and, curious, decided to take him to the Turkish Embassy. Thus began the first contact between the Turkmen of Lebanon and their ancestral homeland.

It didn’t take long to discover – although no surprise to this area’s residents – that there were long-established Turkmen communities throughout the north and the Bekaa Valley. The Turkish Embassy estimates that Lebanon is home to between 12,000 and 13,000 Turkmen, in addition to several thousand Turkmen refugees from Syria, where their population is approximately 1.5 million.

“We consider them … a human bond between Turkey and Lebanon,” Turkish Ambassador to Lebanon Inan Ozyildiz said of the local Turkmen communities.

Turkey’s aid to Lebanon increased significantly with housing and infrastructure projects following the July 2006 war, totaling $55 million since then, though there have long been cultural ties because of the countries’ shared history.

“We want [the Turkmen] to be part of Lebanese society and to have better living conditions,” Ozyildiz told The Daily Star.

In 2010 the Turkish think tank ORSAM did a detailed survey of Lebanon’s Turkmen villages, and they were able to identify five different groups: Akkar Turkmen, including residents of Kaweishra; Baalbek Turkmen; Cretan Turks, who left the island after it fell to Greece at the end of the 19th century; Syrian Turkmen in Beirut, who mainly migrated to Lebanon in the 1940s for economic reasons; and the Circassians, who resettled in the Levant after the Ottoman-Russian War in the late 1870s. While it is known they came in different waves of migration, it is unclear when the first Turkish immigrants arrived in Lebanon.

Some historians believe the first Turkmen now living in Lebanon and Syria were brought to the Levant with Sultan Selim I’s army during his campaign to Egypt, settling in the conquered areas beginning with Aleppo (in northern Syria), with the new villages serving as logistics stations. Other research puts their arrival even earlier than the 1500s, dating back to the 12th century when the Mamluks dominated Mount Lebanon.

Since the chance encounter with Kaweishra soldier, the Turkish government has worked to bolster Turkish identity in Lebanon. In the past, the Foreign Ministry had dispatched Turkish-language teachers to the village, though it sent no one this year due to the deteriorating security and threats against Turks and Turkish interests.

Despite their relative isolation, many Turkmen villages in Syria and Lebanon enjoy long-standing ties, and five Turkmen families have resettled in Kaweishra since the start of the Syrian conflict.

When the violence in her village of Zara across the border became unbearable, Hikmat Qassem says she knew she and her family would be safe in Kaweishra. The family of nine – including her four children, three younger sisters and husband, a doctor who works at a local clinic – moved into a spacious apartment here five months ago.

Qassem says they are grateful for the opportunities offered in Kaweishra, particularly the scholarships by the Turkish government, which she and her sisters hope to take advantage of to study medicine Turkey. At the moment, the scholarship program does not include Syrian refugees in Lebanon, but Ozyildiz says the government is making serious efforts to accommodate them this coming academic year.

But despite the warm welcome they have received, Qassem and her family are nostalgic for their home village in Syria. Qassem shows a reporter pictures of Zara on her phone – beige villas nestled in green mountains – and speaks enthusiastically of the distinctive Turkish-style carpet weaving still practiced in the city.

She also shares a poem written by her husband about their village: “O Zara, it was in your love that I was raised and found my way. I distanced myself from your love and left my heart behind with you …”

Down the street her neighbor Ahmad Khodar, a native of Kaweishra, a retired soldier, is glad for his village’s ties with Turkey, where his daughter is now studying medicine on a scholarship from the Turkish government. He has traveled several times to Istanbul, where he had no problem communicating, but notes that the Turks speak more quickly.

He says more young people in the village have started learning Turkish as they see the opportunities that it brings.

But Mayor Khodar says Kaweishra needs to raise the standard of living if it is to remain a bastion of Turkmen culture in Lebanon. Despite the many opportunities in Turkey for those who receive scholarships, most natives of Kaweishra choose to return to their ancestoral village, but find few employment opportunities here.

The majority of residents work in the public sector, followed by agriculture or as small merchants. The nearest hospital is 8 kilometers away in Qobeiyat, and the village’s small annual budget of around $80,000 leaves few options for residents to work on municipal projects. The village only receives around 10 hours of electricity per day, barely enough to support the small projects their budget can afford.

The result of the community’s high education and low opportunities, the mayor said, is a “marriage crisis,” wherein educated women who want to stay in the village end up staying at their parents’ home because there are no suitable men their own age.

“We have 30 girls in the village with university degrees who are sitting at home,” Khodar says.

Despite the village’s poverty, he is heartened to see that there has been no significant decline in the population over the years and that so many people from Kaweishra do end up staying – even if it sometimes means having to commute far distances for work. It is perhaps this close-knit community and the cultural pride it fosters that keeps so many of the people of Kaweishra close to home for now.

Süleyman Erdem Hakkında

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır. 2012 Aralık ayında kurulan Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)'ın kurulduğu tarihten 08/10/2019 tarihine kadar başkanlığını yürütmüştür. Halen SASAM Uluslararası Güvenlik Masası Direktörü olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmalarını “radikalleşme ve terör” üzerine yürüten Erdem’in; “Cihatçılar; El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi” isimli yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.

Yorumlar (1)

  1. Ahmet dedi ki:

    Bu sene niye öğretmen gönderilmiyor ki? Köyün tamamı zaten Türkmen imiş. Güvenlik sorunu olmaz bu durumda.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: