Takip edenler hatırlayacaktır; 15 Mart’ta “Antalya’dan Yükselen Tehlike Sinyalleri!” başlıklı bir yazımda;
“Son bir aydır hemen hemen her gün haber bültenlerinde yer verilen Antalyalı köylülerin protesto gösterileri, çok da dikkatimi çekmiyordu. Ta ki dün akşam izlediğim görüntülere kadar! Dün akşam haberlerde yer alan görüntüler, Türkmen/Yörük olduklarını bildiğim bu insanlardan hiç beklemeyeceğim tarzda şiddet içeren, güvenlik görevlilerine saldırmayı; devletin ve başkalarının mallarına zarar vermeyi de içeren görüntülerdi. Siz bu insanların daha önce bu tarz şiddet içeren eylemine hiç şahit olmuş muydunuz? Türkmenler/Yörükler, kendilerini bu devletin asli unsuru olarak gören ve haksızlıklara uğrasalar bile hiçbir zaman devlete karşı bir başkaldırı içine girmeyen, devlet görevlilerine ve malına zarar vermeyi akıllarından bile geçirmeyen insanlardı. Ne oldu da böyle görüntüler yansıdı kameralara?
………….
Görünen o ki; bu insanların devlete olan güvenleri, iyice zedelenmiş. Protesto gösterileri sırasında taşınan pankartlardan birinde yer alan “DOYRAN DEVLETİNE GÜVENİYOR” ifadesi bile, devlete olan güvenin zedelendiğine bir işaret bence. Devlete güvendiğini niçin söyleme ihtiyacı hisseder bir insan? Güvenini sarsacak hadiseler yaşanıyor ve bu hadiselerin o şekilde devam etmesini istemiyordur da ondan. Şunu demek istiyorlar; “Bu yaşananlar, sana karşı güvenimizi sarsıyor. Umarız yaptıklarından vaz geçer ve güvenimizi tekrar kazanırsın!”
Aşağıdaki sloganlar, aslında vatandaşın şu an pek ses çıkarmadığı açılım ve Suriye politikalarının arka planda ölçülüp biçildiği ve durumdan pek de hoşnut olunmadığını gösteriyor.
“SURİYELİ, MÜLTECİ OLDU. BİZ, İŞGALCİ OLDUK”
“İMRALI İLE GÖRÜŞTÜN, BİZİMLE DE GÖRÜŞ”
“İMRALI’YA DEĞİL, ÇİFTÇİYE SAHİP ÇIK”
Antalyalı köylülerin bir aydır sürdürdüğü bu protestolar, hiç de önemsenmeden geçilecek protestolar değil bence. İlgililerin dikkatle takip etmesi ve karar alıcıları doğru yönlendirmesi gereken bir durumla karşı karşıya olma ihtimalimiz çok yüksek! (http://sahipkiran.com/2013/03/15/antalyadan-yukselen-tehlike-sinyalleri/)”
Gezi Parkı eylemlerinin bu noktaya gelmesinin sebebi olarak birçok şey sayılabilir. Nitekim bugün bazı köşe yazarları, sebep olarak şunları yazmışlar;
“İktidarın üslubu kendisinden olmayanları rencide ediyordu, gururlarını kırıyordu, ötekileştiriyordu, yok sayıyordu. Bunun sonucu olarak da gurur kırılan insanlar kendilerini sokağa attılar.”[1]
“- “Çoğunluğuna dayanarak ‘Karar verdim, yapılacak’ deme, bir de bana kulak ver” diyenlerin haykırışı.
– “Benimle doğru dürüst konuş, beni aşağılama, bana karşı tertemiz bir üslup kullan” diyenlerin isyanı.
– “Ben senin hayat tarzına karışmıyorum, sen de benim hayat tarzıma karışma” diyenlerin seslenişi.
– “Benim sevgi duyduklarıma sevgi duymayabilirsin ama saygı göstermek zorundasın” diyenlerin öfkesi.
– “Kendini sadece yüzde 50’nin başbakanı olarak görme, benim de başbakanım ol” diyenlerin gürleyişi.
– “İnat etme, zor kullanma, icabında geri adım atmasını bil” diyenlerin ayağa kalkışı.
– “En doğrusunu, en iyisini, en güzelini ben bilirim deme, yüzde bir de olsalar senden olmayanların duyarlılıklarını dikkate al” diyenlerin seslenişi.
– “Alkol düzenlemesi yap ama bu düzenlemeyi savunurken karşındakileri aşağılama” diyenlerin uyarısı.
– “Yeter artık! Kes şu biber gazını… Resmen memleketin havasını değiştirdin” diyenlerin ayağa kalkışı.
– “Sadece kendin gibi olanların özgürlüklerine titizlenirsen ben de kendi özgürlüklerim için ayağa kalkarım” diyenlerin patlaması.”[2]
Ama bu yazılanlar, tepkinin nedenini açıklasa bile; eylemlerde uygulanan şiddetin nedenini açıklamıyor. Bence şiddetin esas nedeni; “PKK’nın ve onun sivil uzantıları ayrılıkçı Kürtlerin; yıllarca öldürüp, yakıp yıktıktan ve kamu malları ile özel mülklere bunca zarar verdikten sonra “barış” gerekçesiyle muhatap alınmaları, hatta Abdullah Öcalan’ın siyasi bir muhataba dönüştürülmesi” oldu. Vatandaşta şu algı oluştu; “yakıp yıkarsan, kamu malına ve çevreye zarar verirsen muhatap alınıyor hatta kıymete biniyorsun. Başka türlü sesini duyuramıyorsun!” İlk örneğini Antalyalı Türkmenlerin eylemlerinde gördüğümüz şiddet unsurları, belki de yukarıda alıntılanan nedenlerin birikerek dışa yansıması olarak tekrar ve bu sefer çok büyük boyutta karşımıza çıktı.
Bu vesileyle; şiddete karşı olduğumu, bu şiddetin Bahar (!) yaşanan ülkelerde gördüğümüz üzere sonuçta yine vatandaş olarak bize zarar vereceğini, tepkilerin demokratik şekilde dile getirilmesi halinde de sonuç alınabileceğini ifade etmek istiyorum. Allah, devletimize ve milletimize zeval vermesin. Dostlar üzülmesin, düşmanlar sevinmesin!
.
Talip ERGUVAN – @taliperguvan
talip@sahipkiran.org
[1] http://www.gazeteciler.com/levent-gultekin/turkiyeyi-yonetenler-bu-sorularin-cevabini-vermeli-1020y.html
[2] http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=23421759