“Kürt halkının varlığını kabul edeceksiniz. Bu süreci adım adım büyütürken halkımız özgür bir ülkede yaşayacak. Sayın Öcalan özgür olacak, halkı ile buluşacak”
Gülten KIŞANAK, 8 Mart 2013.
Türkiye son günlerde giderek artan bir şekilde PKK ve BDP’nin belirlediği bir siyaset gündemini takip etmekte ve medyanın, organize olduğu izlenimi veren teşvik ve ilgisiyle bu aktörlerin faaliyetleri, her geçen gün daha fazla toplumun gözü önüne serilmektedir. BDP’yi her fırsatta Türkiye siyasetinin kıymetli bir üyesi olarak toplumun önüne sunmaya çalışanların aksine, halkın bu partiye olan bakışı giderek daha da keskinleşmekte ve oluşan bu toplumsal atmosferde etnik bölücülüğün ve ırkçı nefretin yer bulmasına yol açacak bir zemin oluşmaktadır. Burada sorulması gereken temel soru şudur: Her gün ekranlarda söylenenlerin ve gazete köşelerinde yazılanların tersine, PKK temelli siyasetin amacı; toplumda etnik bir öfke dalgası yaratmak olabilir mi? Bu sorunun cevabını verebilmemiz için öncelikle BDP öncesi partilere, bu partilerin kuruluş gayelerine ve faaliyet biçimlerine odaklanmamız gerekmektedir.
PKK Abdullah Öcalan tarafından 1978 yılında kuruldu ve ilk silahlı eylemini 1984 yılında gerçekleştirdi. PKK Marksist bir hareket olarak benzerleri gibi kendisini sistemin dışında tanımlayarak mevcut düzeni yıkmak gayesiyle yola çıktı. Bu nedenle de meşru görmediği sistem içerisinde mücadele yolunu seçmedi.
PKK çizgisindeki ilk yasal siyasi parti olan HEP (Halkın Emek Partisi) ise, 1990 yılında kuruldu. Ancak 14 Temmuz 1993’te kapatıldı. Daha sonraki yıllarda aynı çizgide bir çok siyasi parti (ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP) kuruldu ve kapatıldı. Bugün BDP’de (Barış ve Demokrasi Partisi) hayat bulan bu anlayış, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal gündemini giderek daha fazla meşgul etmektedir.
Öncelikle sorulması gereken soru, yaşanan gelişmelere bakıldıkça küresel bir aklın kurduğu ve yönettiği izlenimini veren PKK’nın -illegal de olsa- siyasi bir parti olduğu düşünülürse, hangi gerekçelerle ve amaçlarla legal bir siyaset alanına ihtiyaç duyduğu sorusudur.
PKK Hareketinin Yasal Partileşme Yolunu Seçmesinin Üç Temel Nedeni
Birinci neden; 1979-1990 yılları arasında silahlı propaganda yoluyla tedhiş, yıldırma gibi yöntemlerle ve kanlı bir süreç neticesinde Güneydoğu Anadolu Bölgesinde siyasi ve toplumsal atmosfere hâkim olan PKK’nın, propagandasını diğer bölgelere, özellikle de büyükşehirlerde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlara taşımak istemesidir. Bu dönemde bölgedeki diğer siyasi ve toplumsal aktörleri sindiren ve devlet karşısında varlığını bir anlamda ispatlayan PKK yeni alanlar için gerekli ideolojik altyapıyı kurmayı ve insan gücünü temin etmeyi amaçlamıştır. Bu anlamda KCK olarak adlandırılan PKK’nın şehir yapılanmasının ilk adımları atılmıştır.
İkinci neden; nihai hedefi Kürt-Türk çatışması yoluyla tüm ülkeyi ve bölgeyi ateş çemberine döndürmek olan küresel koalisyonun hesabı gereği, neşet ettiği coğrafyada siyasi ve toplumsal olarak bir noktaya ulaşmış olan yapının Türk toplumunun öfkesini ve nefretini doğrudan doğruya çekmesini sağlayacak bir araç olarak yeniden tasarlanması amaçlanmıştır. Ayrıca bu şekilde, ilk dönemde köylü-kırsal bir hareket olarak nitelendirilecek olan PKK’nın ulusal ve uluslararası gelişmelere uyum sağlayacak şekilde yeniden dizayn edilmesinin yolu açılmıştır. Sadece bu hedef bile, PKK’nın küresel bir üst akıl tarafından uzun vadeli hedeflere hizmet için desteklendiğimi bizlere göstermektedir.
Sonuncu ve en önemli neden ise; terör sebebiyle yaşanan iç göç neticesinde ortaya çıkması muhtemel durumu kendi lehine değiştirmek olarak ifade edilebilir. İç göç neticesinde bölgenin ağır siyasi atmosferinden sıyrılan kitlelerin, özellikle de gençlerin İstanbul, Antalya, Bursa gibi büyükşehirlerde farklı çevrelerle tanışması ve PKK’nın politik ve sosyal hâkimiyetinden kurtulması gönüllü bir birliktelik ve kardeşlik ortamını meydana getirmiş durumda iken, bu ortamı sabote etmek gayesiyle etnik siyasetin zehirli dilini sosyal hayatın içerisine zerk etmek ve bölgede doğmamış olan ve olacak olan yeni nesilleri tesir altında bırakmak amacıyla bu partileşme süreci içerisine girilmiştir. Özellikle ilk yıllarda sadece ideolojik eğitimlerin verildiği birer okul gibi faaliyet gösteren ve illegal eylemlerden uzak durmak konusunda hassasiyet gösteren PKK partileri, bu sürecin olgunlaşmasının ardından kendi havzası olarak gördüğü doğu ve güneydoğunun dışarısında da çeşitli eylemlere girişmeye başlamıştır.
Bu nedenleri esas alarak başlayan PKK’nın yasal siyaset alanı gün geçtikçe güçlenmiş ve devletin bu süreci dışarıdan bir seyirci gibi izlemesinin de etkisiyle artık geri dönülemez bir noktaya ulaşmış gibi gözükmektedir.
PKK Çizgisindekileri Diğer Kürtçü Siyaset Aktörlerinden Farklı Kılan Faktörler
PKK çizgisindeki partiler, PKK’nın etki ve propaganda yöntemleri aracılığı ile kendi toplumsal tabanlarını kendileri inşa etme yolunu seçmişlerdir. 1990‘dan bu güne kadar geçen sürece bakıldığında; bu anlamda önemli bir mesafe kastedildiği, hem sosyolojik hem ekonomik hem de cinsiyet ve yaş bakımından homojen olmayan bir kitlenin sadık ve itaatkar bir seçmen ve sempatizan kitlesi haline getirildiği görülmektedir. Diğer Kürtçü siyasi hareketler ise, mevcut sosyolojik tabanlar üzerinden siyaset yapmayı tercih etmişlerdir. Ancak bu yapıların Osmanlı’dan bu yana devlet ve siyasetle olan menfaat birlikteliği bu partilerin her seferinde hayal kırıklığı yaşamalarına ve başarısız olmalarına yol açmıştır.
Diğer siyasi Kürtçülerin aksine, PKK partileri şiddeti bir siyaset aracı olarak görmekten ve işletmekten asla vazgeçmemiş, hiçbir surette de şiddeti gerekçesiz reddetme yoluna gitmemişlerdir. “Silahı ve gerillayı Kürt halkının sigortası” olarak görmeyi her durumda tercih etmişlerdir. Yine siyasi rakiplerine nazaran küresel ve toplumsal değişiklikleri ve dinamikleri iyi gözlemleyerek oldukça pragmatist bir politik çizgi içerisinde var olmuşlardır. Örneğin kendini sol olarak tanımlayan diğer Kürtçü yapıların aksine, ağır felsefi ve ideolojik tartışmalara girilmemiş ve benzerleri sağ siyasette görülebilecek bir teşkilat ve liderlik silsilesi içerisinde hareket edilmesi yöntemini tercih etmişlerdir. Ağır bir Marksist yapıdan neredeyse milliyetçi-sol bir hareket haline, hiçbir bölünme ve tartışma yaşamaksızın gelebilmiş olmaları bunun en iyi göstergesidir.
PKK Partilerinin Türk Siyasetine Olan Etkisi
PKK partilerinin yasal siyaset alanına çıkışıyla paralel bir şekilde, Türk siyasetinde bir çöküş sürecinin başlaması da dikkat çekici bir diğer noktadır. 1990’lı yılların başı, Türk solunun içinin boşaltılmasına; 1990’lı yılların sonları ise merkez sağın bir daha dönmemecesine siyaset sahnesinden çekilmesine şahitlik etmiştir. 80’li yıllarda sosyal demokrat partilerin PKK partilerine gösterdiği ideolojik yakınlık toplum tarafından ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Ancak, Türkiye solunun geçen onca zamana rağmen bu konuda hala bir kafa karışıklığı yaşadığı görülmektedir. Diğer taraftan, Özal’lı yılların toplum üzerindeki olumlu tesiri, kısa sürede merkez sağ siyasette yaşanan yolsuzluklar ve kısır siyasi çekişmeler ile yok olmuştur. Gerek merkez gerekse milliyetçi mukaddesatçı sağ partilerin PKK partilerinin ürettiği siyasete yönelik üst seviyede bir siyaset üretemediği görülmüştür. Siyaset alanındaki bu tarihi boşluk AK Partinin kuruluşuyla bir nebze olsun giderilmiş olarak görünse de gerçek neticeyi zamanın göstereceği söylenebilir.
Diğer alanlardaki gelişmelere bakılacak olursa; yerel yönetim tecrübesini geliştiren ve TBMM’deki grubu ile merkezi yönetim tecrübesini tanımaya ve alışmaya başlayan PKK siyaseti, her geçen gün siyasi dinamiklerini kuvvetlendirmekte, artık sadece bölgesel bir hareket olmaktan çıkmanın yolları araştırılmakta ve hedefler büyütülerek tüm Türkiye’yi ve bölgeyi etkilemek ve yönetmek talep edilmektedir. BDP Kadın kolları, gençlik örgütlenmeleri, mahalle komiteleri vb. yapılar yoluyla hem oylarını ve sempatizanlarını arttırmakta, hem de artık bir ana muhalefet hareketi haline gelmektedir. Ancak bu durumun toplumdaki duygusal ayrışmayı giderek körükleyen bir etki yaptığı görülmektedir. Sonuç olarak terörün bütün kesimler tarafından yüksek sesle kınanmasının gerekliliği aşikârdır.
Talip ERGUVAN – @taliperguvan
talip@sahipkiran.org