Twitter Facebook Linkedin Youtube

KORUCULUK SİSTEMİ

Süleyman ERDEM

Süleyman ERDEM

Köy Koruculuğu sisteminin kökleri, Osmanlı döneminde 1891’de kurulan Hamidiye Alaylarına kadar götürülmektedir (Beşe, 2006; 134). Ancak bugünkü haliyle bu sistemin temelleri ilk defa Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra, 1924 yılında çıkarılan 442 sayılı Köy Kanunu ile atılmıştır. Mezkûr Kanunun 68 inci maddesi; “Köy sınır içinde herkesin ırzını, canının ve malını korumak için köy korucuları bulundurulur” hükmünü içermektedir.

Bugün tartışılan Geçici Köy Koruculuğu müessesesi ise 1985 yılında Köy Kanununda yapılan bir değişiklikle oluşturulmuştur. Bu düzenlemenin sebebi, 1984 ve 85 yıllarında PKK’nın eylemlerinin yoğunluk kazanması, terör örgütünün özellikle engebeli ve ulaşılması güç bölgelerde dağınık bir şekilde kurulmuş yerleşim birimlerinde yaşayan vatandaşlarımıza yönelik katliamlara girişmesidir (Beşe, 2006; 134). Köy koruculuğu sisteminin yukarıda zikredilen pratik ihtiyaçlar yanında, teorik olarak “Düşük Yoğunluklu Çatışma (DYÇ) Teorisi”ne de dayandığı iddia edilmektedir (Yayman, 2009). Düşük Yoğunluklu Çatışma; “bir askerî-siyasî çatışmadır. Klasik bir savaş yöntemi olmadığı gibi tam bir gerilla mücadelesi de değildir. Devletler arasında ortaya çıkabileceği gibi, devletle grup veya grupların kendi arasında da ortaya çıkabilir. DYÇ, yıkıcı faaliyetlerden başlayıp, silahlı kuvvetlerin kullanılmasını gerekli kılacak biçimde devam edebilir. Bu mücadelede kullanılacak imkânlar siyasî, ekonomik, enformasyonel ve askerîdir” (Kışlalı’dan akt. Yayman, 2009). Dr. Hüseyin Yayman’a göre; “DYÇ teorisinin önemli araçlarından biri olan koruculuk (milis) sistemi, İngiltere ve Fransa tarafından kuruldu ve geliştirildi. II. Dünya Savaşı sonrasında Güneydoğu Asya ve Afrika ülkelerinde kullanılan bu sistem, yerli halkın ayaklanmasına karşı yöre halkının yönetim taraftarı bölümlerinin silahlandırılması yöntemine dayanıyor” (Yayman, 2009).

Bu bağlamda güvenlik güçlerinin fiziki olarak korumada yetersiz kaldığı ve ulaşmakta güçlük çektiği yerleşim birimlerinde yaşayan vatandaşların can ve mal güvenliklerinin sağlanması amacıyla dünya örnekleri de incelenerek, Köy Kanununun “Gönüllü Koruculuğu” düzenleyen 74 üncü maddesine ilave yapılmış ve “Geçici Köy Koruculuğu” müessesesi oluşturulmuştur. Anılan maddeye daha sonra 2005 ve 2007 yıllarında ilave hükümler konularak bu müessese detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Köy Kanununun 74 üncü maddesine 26/3/1985 tarihinde ilave edilen ve 27/5/2007 tarihinde yeniden düzenlenen hüküm şöyledir; “Bakanlar Kurulunca tespit edilecek illerde; olağanüstü hal ilanını gerektiren sebeplere ve şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin köyde veya çevrede ortaya çıkması veya her ne sebeple olursa olsun köylünün canına ve malına tecavüz hareketlerinin artması hallerinde, valinin teklifi ve İçişleri Bakanının onayı ile yeteri kadar geçici köy korucusu görevlendirilmesi kararlaştırılabilir. Bu şekilde görevlendirilecek geçici köy korucusu sayısı 40.000 kişiyi geçemez. Bakanlar Kurulu bu sayıyı yüzde elliye kadar artırmaya yetkilidir. Görevlendirmeyi gerektiren hallerin ortadan kalkması durumunda veya idarî zaruret hallerinde görevlendirmeye ilişkin aynı usul uygulanmak suretiyle geçici köy korucusu olarak yapılan görevlendirmelere son verilebilir.Köy Korucuları ve Geçici Köy Korucularının görevde bulundukları süre içinde yaralanmaları, sakatlanmaları veya ölümleri halinde “2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun” hükümleri uygulanır.

Mezkûr değişikliğe dayanılarak çıkarılan 27 Haziran 1985 tarihli ve 9632 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla, ilk olarak 22 ilde, geçici köy koruculuğu sistemi uygulanmaya başlandı. 1984´te başlayan koruculuğun ilk 8 yılı ücretsiz geçtikten sonra, 1992´den itibaren ücret ödenmeye başlandı (politikars.com, 2009). Köy Kanununun 74 üncü maddesine 2005 yılında ilave edilen hükümle; “hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında bulunmayan geçici köy korucuları ile bunların eşleri, bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve çocuklarının muayene, tetkik ve tedavilerinin, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanunda öngörülen şartlara bakılmaksızın anılan Kanun hükümlerine göre yeşil kart verilerek sağlanacağı” düzenlenmiş ve böylece o güne kadar sosyal güvenceden yoksun geçici köy korucuları ve aileleri sosyal güvence altına alınmıştır. 2007 yılında getirilen ilave hükümlerle ise Geçici Köy Korucularının ücretleri ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Bu hükümlere göre; “Geçici köy korucularına hizmetin devamı süresince her ay 11.500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunacak miktarda ücret ödenir. Bu ücret, herhangi bir vergi ve kesintiye tâbi tutulmaksızın ve peşin olarak ödenir.” Bu düzenlemeden önce Aralık 2005’te kadrolu Geçici Köy Korucularına ortalama 390 TL maaş ödenmekteyken (Beşe, 2006; 136), yukarıda yer alan Kanun hükmüne göre 2010 yılında net 659,9045 TL (11500 x 0,05738) ödenmektedir.

Geçici Köy Koruculuğu sistemi, bugün 22 ilde uygulanmaktadır. Bu iller; Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Tunceli, Batman, Bingöl, Bitlis, Mardin, Muş, Siirt, Van, Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Elazığ, Gaziantep, Iğdır, Kahraman Maraş, Kars, Kilis, Malatya ve Şanlıurfa’dır. İçişleri Bakanlığının Haziran 2003 verilerine göre; toplam 58.511 Geçici Köy Korucusu bulunmaktadır. (Kurban, 2009; 255). Köy Kanununun 74 üncü maddesine göre geçici köy korucusu kadrosu, Bakanlar Kuruluna verilen % 50 artırma yetkisiyle beraber 60.000 kişiyi geçemeyecektir. Ancak bölgede terörle mücadelede görevlendirilen korucular, geçici köy korucularıyla sınırlı değildir. Köy Kanununun yasalaştığı 1924 yılından beri mevcut olan gönüllü köy korucuları da PKK ile mücadele etmektedir. Geçici Köy Korucuları için getirilen sayı kısıtlamasının aksine, Köy Kanununda gönüllü köy korucuları için belirli bir sayı sınırlaması getirilmemiştir. Günümüzde 23.274 gönüllü köy korucusunun görev yaptığı bildirilmektedir (stratejikboyut.com, 2009).

Gönüllü korucular, geçici korucuların aksine devletten düzenli maaş almamakta ancak yine de geçici korucular gibi devlet tarafından silahlandırılmaktadır. Köy Kanununun 74 üncü maddesine göre: “Köy muhtarı ve ihtiyar meclisi, mahsul zamanlarında çapulcular ve eşkıya türemiş ise yağmadan köy halkını korumak için köylünün eli silah tutanlarından lüzumu kadarını gönüllü korucu ayırarak bunların isimlerini bir kâğıda yazıp kaymakama götürür. Kaymakamın müsaadesi olursa bu gönüllü korucular asıl korucularla beraber yağmacılara ve eşkıyaya karşı köy ve köylüyü korurlar”. İçişleri Bakanının onayıyla göreve alınan geçici köy korucularının aksine, gönüllü korucular yereldeki mülki amirlerin kararıyla işe alınmaktadır. Dolayısıyla, gönüllü köy koruculuğu sistemi, sadece yasama organının değil merkezi hükümetin dahi denetiminden muaf olarak bütünüyle yereldeki mülki idarenin takdir ve yetkisindedir (Kurban, 2009; 254).

SORUNLU ALANLAR

Sistemde Saydamlık ve Denetim Sorunu

İçişleri Bakanlığı tarafından köy korucularının işe alınması, görev alanlarının belirlenmesi, görevleri, sorumlulukları, eğitimleri, işten çıkarılmaları ve diğer özlük hakları ile ilgili esas ve usulleri düzenlemek amacıyla 2000 yılında Köy Korucuları Yönetmeliği hazırlanmıştır. Ancak bu yönetmeliğin tanımlar başlıklı 4 üncü maddesinde, “Köy Korucusu” tabirinin 442 sayılı Köy Kanununun 70 inci maddesine göre işe alınan köy korucularını ifade ettiği belirtilmektedir. Dolayısıyla bu Yönetmelik, Köy Kanununun 74 üncü maddesi kapsamında işe alınan Geçici ve Gönüllü Köy Korucularını kapsamamaktadır. Zaten bu konuda 2005 yılında gündeme gelen bir tartışma, Geçici Köy Korucuları ile ilgili gizli bir yönetmeliğin olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bir Milletvekilinin soru önergesine cevap veren dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek, “geçici köy korucuları ile ilgili yönetmeliğin gizli olduğu gerekçesiyle Resmi Gazete’de yayımlanmadığını” açıklamıştır (habervitrini.com, 2005). Yirmi beş yıldır var olan Geçici Köy Koruculuğu sisteminde istihdam edilen personelin atanmalarını, görev ve sorumlulukları ile işten çıkarılmalarını düzenleyen mevzuatın gizli olması, demokratik kamu yönetimi anlayışının temel unsurlarından biri olan saydamlık ilkesine aykırıdır.

Bu gizlilik nedeniyle, Geçici ve Gönüllü Köy Korucularının denetlenip denetlenmedikleri, denetleniyorlarsa nasıl ve hangi sıklıklarla denetlendikleri de bilinmemektedir. Aşağıda değinileceği üzere, Geçici ve Gönüllü Köy Korucuları ile ilgili en sık dile getirilen ve zaman zaman da kamuoyuna yansıyan olumsuzluk, bu kişilerin statülerini ve devletin kendilerine verdiği imkânları kötüye kullanarak suç işlemeleridir. Suç istatistiklere bakıldığında, sistemde denetim eksikliğinin olma ihtimali yüksek görünmektedir.

Sistemin Aşiretler Arasında Ayrışmaya Neden Olması
Koruculuk sistemi, bir aşiret reisinin koruculuğu kabul etmesiyle genellikle tüm aşiretin de kabul etmesi biçiminde yürümektedir. Bu sistemin aşiret yapısını güçlendirdiği ve koruculuğu kabul eden aşiretlerin “devletin dostu”, kabul etmeyenlerin “devletin düşmanı” biçiminde kategorize edilmesi nedeniyle aşiretler arasında ayrışma ve husumete neden olduğu iddia edilmektedir (Yayman, 15 Mayıs 2009). Bu durumda sistem, uzun vadede Kürt aşiretleri arasında ciddi bir çatışma ve ayrışma riskini beraberinde getirmektedir.

Eğitim Eksikliği
Gerek geçici gerekse gönüllü korucularla ilgili temel bir diğer sorun, bu kişilerin yeterli bir temel eğitim almaksızın silahlandırılmalarıdır. Asker ve polis gibi resmi güvenlik güçlerinin aksine silah kullanımı, suçluların yakalanması, kovuşturma, çatışmalarda sivillerin güvenliğinin gözetilmesi gibi temel konularda eğitim görmeyen korucuların aldıkları tek eğitim, göreve başlamadan önce aldıkları 15 günlük eğitimdir (Kurban, 2009; 255).

Korucuların Suça Karışmaları
Yukarıda da değinildiği gibi, Geçici Köy Koruculuğu sisteminin ortaya çıkması, yerel halkı silahlandırarak terör örgütüne karşı alan hâkimiyeti kazanmak ve örgütü bölgede barındırmamak anlayışına dayanmaktadır. Ancak geçici ve gönüllü köy korucularının amaçlanın aksine zaman zaman bölgedeki sivil halka karşı işlenen suçlara karıştıkları hatta bazen PKK’ya yardım ve yataklık ederek devlete karşı suç işledikleri sık sık dile getirilmektedir. Bu bağlamda köy korucularının başlangıçta göçe zorlama uygulamalarında yer aldıkları ve bu amaçla cinayet ve adam kaçırma olaylarına karıştıkları, göçe zorlanan bölge köylülerinin mal varlıklarına el koydukları ve geri dönen köylülere saldırdıkları iddia edilmektedir (Beşe, 2006; 139).

1995 tarihli Meclis Araştırma Komisyonu raporuna göre, “Korucu olan bazı şahıslar, hem yasa dışı örgütlere korkudan veya istemeyerek yardımcı olmuşlar, hem de devletten her ay maaşlarını almışlardır. Bunlardan bazıları da koruculuk kimliğini kullanarak rahatça, aranmadan silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmışlardır. Bölgede halen silah ve uyuşturucu kaçakçılığının büyük bir kısmının denetimi korucuların elinde bulunmaktadır. Yörede etkili olan kişiler, koruculuğu hâkimiyetlerine dayanak olarak kullanmışlar, korucu başı olan aşiret ağaları eskisinden daha beter kural tanımaz ve acımasız bir şekilde bölgede kendi yandaşları olmayanlara baskı kurmuş, bunları ‘PKK mensubu’ diye güvenlik güçlerine bildirmişlerdir. Bir kısım korucular, kan davalı oldukları köylüleri PKK örgütüne mensup olduğu iddiasıyla öldürmüş, baskı yapıp köylerini terke zorlamıştır” (Erdoğ’dan akt.Beşe, 2006;141).

Geçici köy korucularının işlediği suçlarla ilgili şöyle bir istatistik verilmektedir; “Mart 1985 ile Nisan 2006 tarihleri arasında, Türkiye genelinde toplam 5.139 geçici köy korucusu suç işlemiştir. Bu suçların dökümü şöyledir: 2.391 terörle ilgili, 1.341 şahsa karşı işlenen, 964 mala karşı işlenen, 443 kaçakçılıkla ilgili. Nisan 2006 itibarıyla, bu 5.139 kişiden sadece 868’ı tutuklanmıştır. İçişleri Bakanlığı’nın bir soru önergesine Haziran 2003’te verdiği yanıta göre, 1985-2003 tarihleri arasındaki 18 yılda, 4.804 korucu hakkında suç işledikleri gerekçesiyle işlem yapılmıştır. İşlem yapılan suçların 2.376’sı muhtelif adi suçlar, 2.375’i ise PKK’ya yardım ve yataklık suçlarıdır” (Kurban, 2009; 256).

Gönüllü köy korucularının işlediği suçlara dair istatistikler ise şöyledir; “Aralık 2003 itibarıyla gönüllü köy korucularının 264’ü adam öldürme ve öldürmeye teşebbüs, 6136 sayılı Kanuna Muhalefet, meskûn mahalde silah atmak, orman kaçakçılığı ve silah kaçakçılığı gibi adi suçlardan, 78’i ise PKK’ya yardım ve yataklık suçundan hüküm giymiştir” (Kurban, 2009; 257).

SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Yukarıda sayılan sorunlar yüzünden, koruculuğun kaldırılması gerektiği birçok çevre tarafından dile getirilmeye başlanmıştır. Ancak yirmi beş yıldır süregelen ve 59 bini geçici, 23 bini gönüllü olmak üzere 82 bin kişiyle devasa bir büyüklüğe ulaşan sistemin, kurulmasını gerektiren şartlar ortadan kalkmadan kaldırılması, hem uygun olmayacak hem de henüz bitmeyen terörün yanında başka sorunları da beraberinde getirecektir.

Geçici Köy Koruculuğu sistemi, devletle örgüt arası çatışma ortamında kalan birey ve yapıları koruma altına alarak bunların devletle iletişimini güçlendirmiştir. Bunun dışında, mera ve otlakların mayınlı olmaları veya can güvenliklerinin olmaması nedeniyle hayvancılık yapamayacak konuma gelen bölge halkının varolan yaşam alanlarının korunması ve bu insanların ekonomik, askeri ve lojistik amaçla desteklenmesini sağlamıştır (giresunhaberci.com, 2008).

Maaşla çalışan köy korucularının sayısı 59 bini bulmaktadır. Bu da geçici köy koruculuğu sisteminin bölgede yaşayan 59 bin ailenin geçim kaynağını oluşturduğu anlamına gelmektedir. İşsizliğin çok yüksek olduğu bölgede, koruculuk sisteminin kaldırılması durumunda bölge ekonomisinin çok daha kötüleşeceği ve daha önceleri üretken iken sistemle birlikte üretkenliklerini kaybeden korucuların ve ailelerinin sıkıntıya düşecekleri, bu gelişmelerin de sosyal problemlere yol açacağı aşikârdır. Bu bağlamda karşılaşılması muhtemel başka bir sorun ise, koruculuk sistemi yüzünden aşiretler arasında ortaya çıkan ayrışmanın, sistem kaldırıldıktan sonra çatışmalara dönüşmesi ve koruculuğu kabul eden aşiretlerin hem PKK’nın hem de koruculuğu kabul etmeyen diğer aşiretlerin hedefi haline gelmesi tehlikesidir.

Ayrıca önceki bölümde bahsedilen tüm sorunlara rağmen korucular, PKK ile mücadelede vazgeçilemeyecek bir rol oynamaktadırlar. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 14 Nisan’da Harp Akademileri’nde yaptığı yıllık değerlendirme konuşmasında, korucuların önemini şöyle ifade etmektedir;

Geçici ve Gönüllü Köy Korucuları, PKK ile mücadelede, çok önemli görev ve sorumluluklar üstlenmektedir. Geçici ve Gönüllü Köy Korucuları bugüne kadar bu mücadelede 1335 şehit vermişlerdir. Geçici ve Gönüllü Köy Korucularının devlet yanında bu mücadelede yer alması, sorunun etnik bir çatışma olmadığının ve PKK’nın bölge halkının desteğini sağlayamadığının da çok önemli bir göstergesidir.

Öte yandan Türkiye’de uzun süredir başarıyla uygulanan korucu sisteminin bir benzeri de, 2007 yılından itibaren ABD tarafından Irak’ta (Sons of Iraq) kullanılmaya başlamıştır. Bu sistemin kullanıldığı bölgelerde direniş ve askerî güçlere saldırı büyük ölçüde azalmıştır. ABD, Afganistan’da da Irak’ta uygulanan koruculuk sistemine benzer mahalli güvenlik birimi, ya da milis gücü (Afghan Public Protection Force) kurmak istemiş ve buna ilişkin pilot programa Şubat 2009’da başlamıştır. Bu milis güçleri kendi sorumluluk alanlarında, yollarda güvenliği sağlayacak, hükûmet tesislerini ve personeli koruyacak ve saldırıları engelleyecekti” (genelkurmay.org, 2009).

Genel Kurmay Başkanının yukarıda alıntılanan konuşmasında vurguladığı üzere, Geçici ve Gönüllü Köy Korucularının PKK’ya karşı mücadelede devlet yanında yer almaları, PKK sorununun etnik bir sorun olmadığını göstermesi bakımından çok büyük önem arz etmektedir. Ayrıca ilk bölümde de bahsedildiği üzere, İngiltere ve Fransa tarafından kurulan ve geliştirilen bu sistem, Amerika Birleşik Devletleri tarafından da Irak ve Afganistan’da uygulanmaktadır. ABD’nin Irak’ta başarılı sonuçlar elde etmesi ve bu nedenle de aynı sistemi Afganistan’da uygulamaya başlaması, sistemin aslında başlı başına kötü olmadığının bir göstergesidir. Ülkemizde sistemden kaynaklanan olumsuzluklar ise, bazı yanlış uygulamalar yüzünden oluşmaktadır.

Bu durumda koruculuk sistemi, kurulmasını gerektiren terör sorunu ortadan kalmadığı sürece, kaldırılmak yerine gözden geçirilerek yeniden yapılandırılmalıdır. Sistemde şeffaflık sağlanarak denetim arttırılmalı ve böylece korucuların devletin kendilerine verdikleri yetkiyi ve gücü istismar etmeleri önlenmelidir. Ayrıca gerek geçici gerekse gönüllü köy korucularına silah verilmeden önce kapsamlı eğitimler verilmeli, belirli aralıklarla bu eğitimlere devam edilmeli ve böylece korucuların bilinçlenmesi temin edilmelidir.

Koruculuk sistemi yeniden yapılandırılırken, Başbakanlık Teftiş Kurulunca hazırlanan Susurluk Raporunda yer alan şu teklif de göz ardı edilmemelidir; “Bölgede mevcut yarı-feodal yapının daha da güçlenmesine sebep olan, aşiretlere dayalı Geçici Köy Koruculuğu sistemi sebebiyle bölgede aşiret yapısının çözülmesi durmuş hatta daha da tesirli hale gelmiştir. Aşiret beyleri ve aile reisleri sağlanan bu gelirle daha da güçlenmişler ve farklı suç ve terör organizasyonları ortaya çıkmıştır. Bölgede yerleşik belli aile ve aşiretlerin sistemdeki etkinliğini kırmak gereklidir”(Savaş’tan akt.Beşe, 2006; 256).

Sonuç olarak, özü itibariyle doğru bir politika olan, bir benzeri Hamidiye Alayları adı altında Osmanlı döneminde tecrübe edilen ve tarihte İngiltere ve Fransa, günümüzde ise Amerika Birleşik Devletleri tarafından uygulanan Koruculuk Sisteminin yanlış bazı uygulamalar nedeniyle olumsuz sonuçlara neden olması, sistemin tamamen ortadan kaldırılması için bir gerekçe teşkil etmemelidir. Zaten sistemin kurulmasını gerektiren terör sorunu ortadan kalkmadan sistemin kaldırılması, yukarıda değinilen çok önemli sorunlara neden olabilecektir. Ancak sistemden arzu edilen sonuçların elde edilebilmesi için, sistemin yeni baştan iyi bir şekilde gözden geçirilmesi ve eksikliklerin giderilerek yanlışların düzeltilmesi gerekmektedir.

.

Süleyman ERDEMsuleyman@sahipkiran.org

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

______________________________________

KAYNAKÇA
Beşe, Ertan, (2006), “Geçici Köy Korucuları”, Ümit Cizre (Der.), ALMANAK TÜRKİYE 2005, İstanbul: TESEV Yayınları, ss.134-143.

Genelkurmay.org, (2009), “Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un 14 Nisan 2009 Tarihinde HarpAkademileri Komutanlığında Yaptığı Yıllık Değerlendirme Konuşması”,
http://www.genelkurmay.org/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_7_Konusmalar/2009/org_ilkerbasbug_harpak_konusma_14042009.html (Erişim Tarihi; 18.01.2010).

Giresunhaberci.com, (2008), “Korucu Sistemi ve Terör”, http://www.giresunhaberci.com/yazar.asp?yaziID=141 (Erişim Tarihi; 18.01.2010).

Habervitrini.com, (2005), “Gizli Yönetmelik Soru Önergesiyle Ortaya Çıktı”, http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=182725 (Erişim Tarihi; 18.01.2010).

Kurban, Dilek, (2009), “Bir Güvenlik Politikası Olarak Koruculuk Sistemi”, Ali Bayramoğlu ve Ahmet İnsel (Der.), ALMANAK TÜRKİYE 2006-2008, İstanbul: TESEV Yayınları, ss.253-259.

Politikars.com, (2009), “Hangi İlde Kaç Korucu Var?”, http://www.politikars.com/haberdetay/11155/Hangi-ilde-Kac-Korucu-Var?-.asp (Erişim Tarihi; 18.01.2010).

Stratejikboyut.com, (2009), “Korucuların Silahı Alınıyor”, http://www.stratejikboyut.com/haber/korucularin-silahi-aliniyor–24086.html (Erişim Tarihi; 18.01.2010).

Yayman, Hüseyin, (2009), ” Koruculuk sistemi Terörle mücadelede kanayan yara”, http://www.tumgazeteler.com/?a=5083249 (Erişim Tarihi:10.1.2010)

Süleyman Erdem Hakkında

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır. 2012 Aralık ayında kurulan Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)'ın kurulduğu tarihten 08/10/2019 tarihine kadar başkanlığını yürütmüştür. Halen SASAM Uluslararası Güvenlik Masası Direktörü olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmalarını “radikalleşme ve terör” üzerine yürüten Erdem’in; “Cihatçılar; El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi” isimli yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: