Twitter Facebook Linkedin Youtube

KORONAVİRÜS (COVİD-19) SALGINI SONRASI SİYASAL SİSTEM SENARYOLARI

Genel veya güncel olaylarla ilgili senaryo çalışmaları temel olarak dört başlık altında ortaya konularak incelenmektedir[1]: Alfa-Bravo-Charlie-Delta ya da Türkçeleştirirsek A, B, C, D senaryoları. Son günlerde dünya gündemini altüst eden Covid 19 vakasıyla ilgili bu format doğrultusunda eldeki veriler üzerinden[2] bir değerlendirme oluşturularak dört başlık altında incelenip tartışılabilir. Bu modele göre oluşturacağımız senaryolar sırasıyla;

A SENARYOSU-MERKEZİLEŞME

B SENARYOSU-YERELLEŞME

C SENARYOSU-EVRENSEL DAYANIŞMA

D SENARYOSU-ULUS DEVLETLERİN SONU VE KÜRESEL OTORİTELERE YETKİ DEVİRLERİ

 

A SENARYOSU-MERKEZİLEŞME: Virüsün yarattığı olumsuz etki günden güne arttıkça insanlar temel gereksinimlerini karşılamak için telaşa kapılmak suretiyle besin zincirlerini ve hastaneleri işgal edebilirler. Bu durumda asayişi sağlamak ulus devletin temel görevleri arasında bulunmaktadır. Daha caydırıcı olması için sokaklara askerlerin davet edilmesi kısmi ya da genel yasaklar, devletin daha merkezi kararlar alması sonucunu doğurur. Bu doğrultuda devletler daha sert ve acımasız mizaca bürünürler. Bu sert uygulamalar insanları tahrik edebilir ve merkezi siyasal sistemler sorgulanabilir. Ancak yaşama derdinin peşine düşecek insanlar topluluk halinde tepkiyi meydanlara taşımakta imtina edebilirler. Bu durumda devlet rakipsiz olacaktır ve istediği tedbiri uygulayacaktır. Fakat insanlar kaybetme korkularının bulunmadığı bir eşiğe geldikçe tepkileri meydan okuyan mahiyeti barındıracaktır.

 

B SENARYOSU-YERELLEŞME: Küresel dünya tasavvurunun öne sürdüğü ilkelerden bir tanesi de sınırların esnediği bir dünyayı yaratabilmenin zorunluluk olduğuydu. Böylelikle insanların ve ürünlerin serbest dolaşımı liberal bir alışkanlığı var edecekti. Sınırların keskinliğini kaybettiği dünyada sınır savaşları kavramını da önemini yitirecektir. Ancak küreselleşmenin hızı önemli ölçüde devam etse bile sınırlar kalkmadığı gibi son yıllarda göç hareketleriyle tetiklenen ırkçı tonlu milliyetçilikler ile fiziki duvarların örüldüğü[3] bir aşamaya geçildi. Bu sosyal karmaşıklıkta virüsün hemen her ülkeye yayılması ülkeleri karantina tedbirlerine ve sınırlarını kapatmak hamlelerine götürdü. Önce kendisini diğer ülkelerden ayıran ülkeler zamanla kendi içerlerinde şehirlerin bile sınırlarını ördükleri yeni tedbirlere varacakları düzen var edecek seviyeye gelmiştir. İşte bu durum şehir devletleri doğabilir mi? Seçeneğini yeniden gündeme getirecektir. Fakat bu küçük idari birimlerde kendi içlerinde merkezi yönetimi içermektedirler ve yüzölçümü olarak küçük olsalar bile metropollerin yoğun nüfusunun maruz kaldığı hızlı kaos sürecini yönetmekte yetersiz kalabilirler.

 

C SENARYOSU-EVRENSEL DAYANIŞMA: Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, milliyetçi duvarları eleştirirken milletlerin topyekün dayanışmasını önermiştir. Krizler de küresel olduğundan bir ülkenin kaotik yapısının yalnızca o ülkeye ait olamayacağı ve diğer ülkelere yayılarak evrensel düzeyi bulabileceği geçerli bir kuramdır. O hâlde evrensel krizlere karşı evrensel dayanışma geçerli olur tezi de tutarlı görülebilir. Burada en büyük handikap diğer siyasi olayların devam ettikleri, göç ve mülteci sorunlarının ortadan kalkmadığı, her ülkenin yabancı göçlere karşı olan tutumları ve medeniyetler arası çatışma ihtimalinin eskiden beri bulunmasıdır. Acı evrenseldir ancak tedbir evrensel olarak mütemadiyen sürdürülemeyebilir. Çünkü ulus devletler dayanışmaya hazır olsalar bile evrensel vatandaş ve evrensel otorite kavramlarına yabancıdırlar bu duruma karşı doğal refleks oluştururlar.[4] Hatta her ülke bir diğerindeki vakaları öne sürerek kendi tedbirlerini yüceltme yoluna gidip, önlem seviyelerini yarıştırma platformunu da tercih edebilir. Bu gibi faktörler evrensel dayanışmayı olumsuz yönde etkileyecek uygulamalar olacaklardır.

 

D SENARYOSU-ULUS DEVLETLERİN SONU VE KÜRESEL OTORİTELERE YETKİ DEVİRLERİ: Dünya’da ki toplam borcun bir sene içerisinde üretilen bütün mal ve hizmetlerin üç katına çıkması bunun dışında Covid 19 virüsü ile dünya büyüme hızının tahminlerin üçte birine düşeceği istatistikleri sosyal refahı daralan ulus devletleri daha da zora sokacaktır. Devletlerin demokratikleşme sorunları, vatandaşların asla tam olarak tatmin edilememeleri ve ekonomik buhran neticesinde devletlerin yetersiz kaldığı algısı, ulusötesi yapılanmalara ihtiyacı artırabilir. Bu yeni dönemin ilk aşaması zaten siyaset bilimi içerisinde okutulan ‘’Küresel Yönetişim’’ kuramını ifade etmektedir. Bu kavrama göre doğal felaket, biyolojik hasar gibi olağan dışı durumlarla karşılaşılması halinde devletlerin kendi çabalarının yetersiz kalması yerel ve küresel aktörlerle bütün olarak iş birliği dahilinde uygun ortamın tesis edilebilmesi kavramı üzerinde durulmaktadır. Bu durumda ulus devletler ortadan kalkmamışlardır, sistemin yine en önemli aktörleri konumundadırlar. Fakat özgül iradeleri kaoslar karşısında yetersiz kaldığı için otoritelerini paylaşma gereği duymuşlardır ve hegemonik alanları kısıtlanmıştır. Bu makul kabulün sonraki aşaması ulus devletlerin tamamen ortadan kalkacağı tartışmalarını beraberinde getirebilir. Ancak bu süreç çok kolay olmaz. Bu durumu ne geleneksel devletler ne devletlerin ortağı şirketler ne de geleneksel vatandaşlar kolayca kabullenmezler.

Covid 19 ile birlikte ele alınması gereken dört senaryo da ayakları yere basan teorileri içermektedir ancak kendi içlerinde zayıf tarafları da bulunmaktadır. Sosyal seyirin durumu da göz önünde tutulduğu takdirde A ve D senaryoları en makul hipotezler olarak seçilebilir. Birbirlerine tamamen zıt görülen bu seçeneklerin varsayım düzeylerinin yüksekliği insanların belirsiz ve karmaşık yapılarından ileri gelmektedir. Eğer insanlar yüzde yüz rasyonel ya da programlanabilir canlılar durumunda bulunsalardı sosyal ölçümler ile ne yönde siyasi bir değişimin yaşanacağı kesine yakın oranla saptanabilirdi.

Devletlerin yapılarını koruma hamleleri devletleri var eden bürokrasinin de isteğidir bu istek sisteme alışan vatandaşlar tarafından kolayca kabul edilebilir. Ancak insan doğası her zaman konfora alışkındır ve geleneksel pratikleri küçümseyen yeni nesil rahatlık ile, geçmişten itibaren çizilen ideal arasında tercih yapmak zorunda kalırsa bireyselleşen ve kişiye özel hale gelen yeni sosyal sistemin öznesi olmayı kabul edecektir. Uzaktan olarak uygulanması düşünülen eğitim ve sınav metodlarıyla hazırlığını tamamlayan ve yüksek öğrenimlerine geçiş yapan kişiler bu duruma alışırlar ve kendileri için meşakkatli bir yol tarif eden geleneksel fakülte-amfi sistemini reddebilirler. Bunun dışında Covid 19 vaka ve şiddet düzeyi azalma eğilimi gösterdiği andan itibaren devletler geleneksel eğitim, çalışma ve yaşam koşullarına dönmeyi kesin olarak talep edecekler ve uyulama yoluna gideceklerdir. Çünkü insanı, vatandaş haline getiren yapı; eğitim, merkezi hukuk ve bankacılık sistemidir. Bu yapı sayesinde kişi zihinsel olarak hazırlanır ve devlet denilen siyasi yapının parçası haline getirilir.

Bu sebeplerle A ve D senaryolarından kesin olarak bir tanesi ile yeni dönemin devam edeceği çıkarımları doğru olmaz çünkü büyük dönüşümler büyük kargaşalar ile başlar. Büyük teknolojik sıçramalarda sıradan olmayan durumların neticesidir ve herhalde 2. Dünya Savaşı bu duruma somut bir örnek teşkil edebilir. O zaman akıllara gelecek soru krizi tetikleme hamlesinin yeni teknolojik devrime yol açacağı biliniyorsa bu koşullarda ve özellikle Covid 19 gibi vakalarda yerinde ve zamanında tedbir almayan ulus devletlerin bu teknolojik sıçrama döneminde gönüllü olarak yer alıp almadıklarıdır. Hiçbir sistem kendi sonunu getirecek yeni bir sisteme kapı aralamaz ancak yeni dönemi kontrol edebileceği varsayımını projelendirebilirse sistemin ne olduğunun büyük bir önemi kalmaz. Fakat yine de Covid 19 gibi bir vakadan tamamen geleneksel siyasetin bittiği sonucunu asla çıkartamayız. Bu durum bir anda olacak bir mesele değildir zihinsel ve fenni hazırlık sürecini gerektirir. Çok büyük yıkım olmadan yeni bir sistemin kurulduğu görülmemiştir. Aslında 1648 Westphalia’dan beri bu durum böyle sürmüştür. Devletlerin kurtarıcı olarak sosyal yönlerini sunacakları merkezi modeller başlangıçta daha yakın gözükebilir fakat bir süre uzaktan ve bireysel eğitim-sağlık-banka işlemleri devam edecektir. A senaryosu, D senaryosuna varılacak bir tali yoldur. Kaos 1.0’ı yaşadığımız dönemden sonra Kaos 2.0 hamlesinden itibaren[5], İnsanlık 2.0 hazırlığı daha kolay gerçekleşecektir.

[1] Senaryo çalışmalarının doğuşu ve uygulanması Amerika Birleşik Devletleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de son dönemde çok tartışılan Amerikan Think Tank kuruluşu RAND’ın hazırladığı raporda Türkiye’nin dış politika geleceği ile ilgili dört temel senaryo sunması gibi. Elbette senaryo çeşitleri oluşturulabilir ancak NATO konsepti gereği edinilen bilimsel alışkanlık bu yöndedir. Daha detaylı bilgi için, Charles Taylor’un ‘’Stratejik Öngörü’’ isimli eserine başvurulabilir.

[2] Siyasal birikim, politik fütürizm ve ülkelerin mevcut tutumlarıyla ilgili varılan sonuçlar kastedilmiştir.

[3] Deniz Ülke Arıboğan’ın ‘’Duvar’’ isimli kitabı bu konuda incelenebilecek örneklerin başında gelmektedir.

[4] Uluslararası kuruluşlar ‘’Devletler Arası’’ niteliğe sahiptirler ancak bunun istisnası Avrupa Birliği’dir. Avrupa Birliği’ne katılan ülkeler bazı haklarından feragat ettiklerinden dolayı birlik ‘’Uluslar Üstü’’ mahiyetindedir. Ancak bu durum bile bir ‘’Avrupalılık’’ oluşturmak konusunda başarısız olmuştur ve birlik içerisinde kendisini milliyetlerinden evvel Avrupalı tanımlayanların oranı oldukça düşük seviyede kalmıştır. Yine örneğin Polonya bazı yetkilerini Avrupa Birliği’ne devir ettiği konusunda bir hükmü anayasasına eklemek istediğinde, AB buna karşı çıkarak ‘’Yetkilerin Transferini’’ istemiştir. Çünkü devredilen yetki yeniden alınabilir ve bu örnekten anlaşılacağı gibi devletler, devlet üstü bir paktla anlaşmazlık yaşayabilirler ve tercihlerini ulusal girişimlerden yana değerlendirebilirler.

[5] Yeni virüs, kıtlık, inanç-algı savaşları gibi örnekleri çoğaltabiliriz.

Onur Dikmeci – SASAM İstanbul İl Temsilcisi

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: