Bu deÄŸerlendirmeyi kaleme almaya baÅŸladığım saatlerde (12.02.2020 saat 14:32) Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar, NATO Savunma Bakanları toplantısına katılmak üzere geldiÄŸi Brüksel’deki NATO Karargahı’nda, Türkiye’nin NATO Daimi TemsilciliÄŸi ile TMR BaÅŸkanlığını ziyaret etti. Bu ziyaretle verilmek istenen mesaj gayet nettir; Türkiye kendi milli güvenliÄŸi için ne yapması gerekiyorsa, ne tür bir alternatif tedbire baÅŸvurması zorunluysa, gereÄŸini yerine getirecektir. NATO’nun en büyük ikinci kara ordusu olmamız, jeostratejik olarak daima caydırıcı ve kilit konumda olmamızı saÄŸlayan önemli bir etkendir. Ayrıca, Hulusi Akar bu görüşmeyi yaparken, aynı saatlerde CumhurbaÅŸkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Ankara’da ABD Suriye Özel temsilcisi James Jeffrey ile görüştü. Görüşmenin ardından son dakika açıklamalar geldi. Görüşmede İdlib’de rejim tarafından Türk gözlem noktalarının hedef alınmasının kabul edilemez olduÄŸu ifade edildi. İdlib mutabakatı kapsamında Türk askeri ve sivillerin korunması konusunda Türkiye’nin kararlılığı güçlü ÅŸekilde vurgulandı. Bu görüşmeden çıkarılması gereken en önemli sonuç ÅŸudur; James Jeffrey ABD’nin Suriye Özel temsilciliÄŸi görevini yürütmesinin yanında, CIA Dış Danışma Kurulu üyesidir. Yani CIA’nin önemli bir direktörüdür. Dolayısıyla, Kalın-Jeffrey görüşmesi sonrasında Türkiye ile ABD arasında karşılıklı istihbarat paylaşımının yeniden baÅŸlayabileceÄŸini öngörüyorum. Malumunuz, Ekim ayında baÅŸlayan Barış Pınarı Harekâtı sonrasında karşılıklı istihbarat paylaşımı durdurulmuÅŸtu. Ancak, son süreçte yaÅŸananlar sonrasında Türkiye ve ABD arasındaki karşılıklı istihbarat paylaşımının saÄŸlıklı bir enformasyon ve güçlü bir müşterek espiyonajla sürdürülmesi elzem hale gelmiÅŸtir.
  Suriye rejimi ile yaşadığımız son çatışmalar çerçevesinde, genel durum panoramasına baktığımda gördüklerim;
1-Esad’ın üzerindeki İran desteÄŸini sonlandırmak isteyen ABD, milli güvenliÄŸimize karşı büyük bir tehdit anlamına gelen terör devletini kurmak isteyen PYD’nin elinin güçlenmesi için İdlib’ten rejim kuvvetlerini hasarlı biçimde de olsa çıkartmak durumundadır. İşte, ABD’nin tutarsız ve ilkesiz politikası bu noktada net olarak gözükmektedir.
2-Bu ilkesiz ve tutarsız politika, ABD siyasetindeki kırılmayı da gözler önüne sermektedir. Cumhuriyetçiler’in ve baÅŸkan Trump’ın kısmen makul olabilecek Suriye politikalarının hayata geçmesindeki en büyük engel de kuÅŸkusuz Demokratlar’dır. Akla gfelen en önemli soru ise ÅŸu; Demokratlar’ın CIA ve PENTAGON üzerinde her zamankinden fazla bir basınç ve etki oluÅŸtuÄŸu bu süreçte, Donald Trump’ın azledilme tasarısının gerçekleÅŸmemesinin olumlu etkileri olacak mı? Zira, Trump bugüne dek, Türkiye ile iliÅŸkilerdeki sorunları çözme yönünde harekete geçmekte kararsız ve ürkek gibi görünse de, hiç deÄŸilse, ABD-Türkiye iliÅŸkilerinin hayati önemini algılamış biçimde görünmeye çalışmakta ve iliÅŸkileri kördüğüme götürebilecek açıklama ve eylemlerden kaçınmaya çalışan bir imaj sergilemektedir.
3-Gözlem noktalarımıza havadan ve karadan ağır tazyik ve saldırı varken, konvansiyonel alan harekatında kesin başarıya ulaşmanın bir gereği olarak, gözlem noktalarındaki askerlerimizi geri çekmemiz gerekmektedir.
4-Operasyonlarımızda kesintisiz  hava desteği şarttır. Yeterli hava desteği olmaksızın, sadece açık hedef olma riski çok yüksek olan askeri gözlem noktaları kurarak taarruza girmeye kalkışmamız, askeri kayıp verilmesine neden olmuştur.
5-Diplomatik angajman süreçlerinde, ülkeler arasında dürüstlüğe ve karşılıklı saygıya dayalı bir ikili iliÅŸki yürütmek için tarafların verilen sözleri tutması elzemdir. Zira tutulmayacak ya da tutulamayacak sözleri vermemek tamiri mümkün olmayan gergin ve olumsuz süreçleri baÅŸlatabilir. Bu baÄŸlamda, Soçi’den sonra Suriye rejiminin anlaÅŸmaya uymayan tavrını görmezden gelmek büyük bir hatadır. Dolayısıyla Rusya’nın, Suriye rejimini uyarması ve Putin’in de bireysel olarak Esad’ı  caydırıcı bir dille ve ciddi boyutta siyasal yaptırım tehdidiyle uyarması gerekmektedir.
6-İdlib çatışmasızlık bölgesi tasarısı kaosa doÄŸru gitme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Dolayısıyla, biz devlet olarak, milli güvenliÄŸimizi korumak adına, kendi planımızı sahaya uygulamak zorundayız. Göçmenleri uzun süre barındırabilecek ÅŸartlara sahip güvenli bölgeyi askeri harekatla kontrol altına alacak gücümüz var. Åžimdi süratlice, bu güvenli bölgenin askeri stratejik koordinatları belirleyip, harekata baÅŸlamamız elzemdir. Dolayısıyla, İdlib’in geleceÄŸi belirlendikten sonra Rusya, ABD, Türkiye ve İran arasındaki Suriye denklemininde finale doÄŸru son süreç baÅŸlayacaktır.
7- Bizim için asimetrik, tek taraflı ve dayatmacı bir tututm kimden gelirse gelsin kabul edilemez. Rusya’nın, Suriye’de Türkiye’nin milli güvenlik politikalarını göz ardı ederek hareket etmesi rasyonel deÄŸildir. Aksi halde baÅŸka büyük güçlere, İdlip’ten baÅŸlayarak tüm Suriye’de yeni bir harekat alanı açılabilecektir. ABD, Fransa ve Çin bu büyük güçlerin en önemlileridir. (Çin-Rusya iliÅŸkilerinin gelecekte nasıl bir ÅŸekil alacağını öngörebilmek için, Çin’in Avrasya ve özellikle Afrika ve OrtadoÄŸu’daki askeri varlığının sürekli olarak artan bir ivme gösterdiÄŸini asla göz ardı etmemek gerekmektedir.)
Muhtemel Çözüm Önerileri
1-Sürekli olarak saldırı riski bulunan gözlem noktalarından tamamen çekilebilir, ve bu sayede kuvvetlerimizin artçı unsurlarını potansiyel hedef olmaktan çıkarabilir ve  İdlib’te yaklaşık 30-35 km’lik bir güvenli bölge için Rusya ve ABD ile mutabakata varabiliriz. Sonrasında ise sınırımıza yönelik göç hareketlerinin büyük bölümünü, direkt olarak Afrin’e aktarıp, bu bölgede göçmen kampları kurabiliriz.
2-Tel Rıfat bölgesinin kontrol altına alınması elzem hale gelmiÅŸtir. EÄŸer bu bölgede de alan hakimiyeti kurabilirsek, ülkemize yönelik göç dalgasının bir kısmını da buraya yönlendirebiliriz. Sonrasında yeni bir göçmen kampını da Tel Rıfat’ta oluÅŸturabiliriz.
3-Ülkemizin milli güvenliÄŸine yönelik ‘teröre destek veren büyük güçler’ tarafından stratejik bir göç mühendisliÄŸi operasyonu uygulanmaktadır. Bu operasyonun kapsama alanı ve hedefi Hatay üzerinden ülkemizin milli güvenliÄŸinin tamamıdır.
4-EÄŸer bir ihtimal, İdlib-Halep hattında büyük bir çatışma baÅŸlarsa, TSK Tel Rıfat’a geniÅŸ çapta bir harekat yapabilir. Yine TSK, Münbiç-Haseke hattında da, ÅŸiddetli obüs atışlarıyla rejim güçlerini püskürtme kabiliyetine sahiptir.
5-Türkiye, Rusya ve ABD istihbaratları eğer anlaşabilirlerse (ki bu her zaman hem teorik hem de pratik açıdan mümkündür) İdlib’ten çekilmemiz karşılığında hem göçmenler için Tel Rıfat-Kobani bölgelerinde göçmen yerleşim alanı oluşturulması hem de Kuzey Suriye’de bir Türk realitesi olarak, (ilk defa bu köşede tasarı olarak dile getirdiğim) bir ‘Kuzey Suriye Türk Cumhuriyeti’ nin inşa edilmesi gündeme gelebilecektir. Geçmişte Kıbrıs Barış Harekatı’nda olduğu gibi zor ve sancılı bir süreçten geçerken fark etmemiz gereken temel gerçek şudur; Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güç konfigürasyonu, sahip olunan harp araç ve gereçleri açısından seviye olarak en muazzam devrini yaşamaktadır. Bu güç konfigürasyonu seviyesi sosyo-ekonomik gelişmelerdeki grafiğe göre doğru orantılı olarak artacaktır. Dolayısıyla, alacağımız her türlü milli savunma ve milli istihbarat tedbirinin başarısı, ekonomi ve kalkınmadaki sorunların süratlice aşılmasıyla eşgüdümlü olarak gelişim gösterecektir.
6-Özellikle Cumhurbaşkanlığı bünyesinde görev yapan Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu ile Ekonomi Politikalar Kurulunun, önümüzdeki bu süreçte Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu ile eşgüdümlü çalışması elzem haline gelmiştir. Zira, İdlib’teki son gelişmeler göstermiştir ki, Türkiye’nin Stratejik Milli Güvenlik İstihbaratının mevcut ihtiyaçları sürekli olarak değişkenlik göstermektedir. Dolayısıyla, önleyici niteliği yüksek olan, türevsel bir istihbarat yaklaşımının devreye sokulması söz konusu olacaktır. Ülkemize yönelik bölücü terörü destekleyen ve organize eden büyük güçlerin, yine ülkemize ve ulusumuza yönelik eyleme geçirdiği Hibrit (Karma) Savaş gerçeğiyle karşı karşıya olmamız, yeni istihbarat ve güvenlik yaklaşımlarının doğuşuna da zemin hazırlayacaktır.
7-İdlib, süregelen çatışmaların zirveye çıkabileceği ve tarafların çok daha büyük bir çatışmaya sürüklenebileceği bir ortama sahiptir. Buna rağmen, tarafların uzlaşmaya en yakın olduğu kilit nokta da yine İdlib’tir. Dolayısıyla, ülkemiz dış politika eksenini belirlerken, bir büyük güce dayanarak bunu yapmak yerine, milli çıkarların ön plana çıktığı yeni bir paradigmayı oluşturarak hareket etmek zorundadır.
8-.ABD’nin kendi global rolünü yeniden tanımladığı yerkürede eski liberal düzen sona ermektedir. NATO ve BRICS gibi uluslararası teÅŸkilatlar eskisinden daha fazla sorunla boÄŸuÅŸmaktadır. Özellikle Asya ve Afrika’da güç rekabetine dayalı ve çok kutuplu bir düzen kurulurken, doÄŸal olarak oluÅŸan yeni güç dengelerinde, Türkiye gibi potansiyel güç adayı olan ülkelerin tek bir büyük güce dayalı, dış politika ve stratejik denge kurması da mümkün deÄŸildir. Ayrıca, stratejik iliÅŸkiler artık tek taraflı bağımlılıkları kaldıramayacak bir niteliÄŸe sahiptir.
9-Artık Türkiye stratejik ilişkilerini ideolojik blok tercihine göre kurgulamayacaktır. Türkiye’nin son dokuz yılda Suriye’den ve son iki haftada İdlib tecrübelerinden elde ettiği stratejik çıkarımlar, bu rasyonel durumun tetikleyicisi olmuştur.
10-Türkiye olarak, Suriye konusunda attığımız her adımı Rusya ile paylaşıyoruz. Zaten Esad güçlerinin ateş altında tuttuğu gözlem noktaları, ülkemizin Rusya ile kurduğu mutabakat sayesinde oluşturulmuştur. Dolayısıyla, bizim gözlem noktalarımıza yapılan saldırılar sadece bize değil, prensipte bakıldığı zaman Rusya’nın ortaya koyduğu siyasi ve askeri iradeye karşı da yapılmış saldırılardır. Bu noktada Rusya’nın net bir karar vermesi ve tutarlı bir yaklaşım sergilemesi gerekmektedir. Zira kısa süre sonra, ‘Esad rejiminin ABD ile anlaşmayacağını’ Rusya ve Putin’e kim garanti edebilir?
Genel Değerlendirme ve Sonuç:
  Devletimizin sınır güvenliÄŸi, hem ülkemize karşı sahneye konulan stratejik göç mühendisliÄŸi kurgusu hem de Suriye’nin kuzeyinde yer alan Türk nüfusunun güvenliÄŸi açısından yeni çözümlerin üretilmesi gerekmektedir. Bundan 46 yıl önce Kıbrıs’taki soydaÅŸlarımız için vakti geldiÄŸinde gereÄŸini yaptığımız gibi, Kuzey Suriye’deki soydaÅŸlarımız için de gerektiÄŸi ÅŸekilde harekete geçeceÄŸimiz bir sürece doÄŸru girmiÅŸ bulunuyoruz. KuÅŸkusuz, uluslar arası kamuoyu, Kuzey Suriye Türk realitesini tanımak zorunda kalacak ve yine geçmiÅŸte Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında olduÄŸu gibi bu realite hukuki olarak meÅŸru hale gelecektir. Dolayısıyla, geçtiÄŸimiz hafta yine bu köşede öngördüğüm ve dile getirdiÄŸim bir ‘Kuzey Suriye Türk Cumhuriyeti’ tasarısını yakın gelecekte tartışmaya, ÅŸimdiden hazır olmalıyız. Çünkü açık ve net olarak görülmektedir ki; yeni koÅŸullar yeni dengelere, yeni dengeler yeni oluÅŸumlara gebedir.Â
Â
Umut Berhan ŞEN / SASAM Uzmanı-Yazar
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
umutsen91@outlook.com – @umuten16