Twitter Facebook Linkedin Youtube

ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER VE PARALI ASKERLER

Onur DİKMECİ

Paralı asker kavramı, Ortaçağ Avrupası’nın uzak olmadığı bir olgudur. Krallıklar, egemenliklerini asil seçilmişler olan aristokrasi ile paylaşırken, aristokratların ortak noktaları üst rütbeli asker olmalarıdır. Rütbenin liyakat yerine kan bağı ile kazanıldığı toplumsal ortamda sıradan askerler ise soyluların soyluluk derecesine göre istihdam edilirdi. Burada derecesi büyük olan, daha fazla askere sahip olandı. Bu nedenle asker, Kral hatta Devlet’ten evvel, egemenliğini kabul ettiği asilzadeye bağlılık göstermekle mükellefti.

Birkaç dalga halinde tekrarlanan Haçlı Seferlerinin belki de en temel başarısızlık sebebi, kutsal emanetler uğruna fetih kardeşliği değil, seferlere katılan askerlerin altın, ganimet, şarap arzusuyla tutuşmalarıdır.

Sosyal sebeplerden patlak veren “Orta Sınıf” isyanı olarak adlandırabileceğimiz Fransız İhtilâli, liberalizm ve ulusal duyguları da beraberinde getirdi. Zira o dönemde liberal demek, milliyetçi demekten başka bir şey değildi. Milliyetçilik, ortak değerlerin yoğurduğu bir millete hizmet ediyorsa, bu kavramın somut temsilcisi de ancak maneviyattan beslenecek olan Yurttaş Orduları olacaktı. Para değil, mecburiyetin esas olduğu bu sistemin ilk meyvesi, şaşırtıcı biçimde 1792 Valmey muharebesinde alındı. Fransızlar yeni ordularıyla İngilizleri mağlup ettiğinde yeni ordu model oldu. Zaten Napolyon’un vereceği son şekil ile yazılı kaidelere bağlanan askerlik sistemi, artık gözdeydi.

O tarihlerde doğaldır ki Devlet’in en büyük geliri fütuhattır. İşgal, yeni vergisel gelirleri ve çeşitli zenginlikleri içerdiğinden, savaş meydanı azami derecede mühimdir. Bu nedenle de ordunun çokluğu ile övünmek, gayet doğaldır.

Sanayileşme döneminde kalabalık ordu ne kadar mühimse, 20.yüzyılda da aynı ehemmiyettedir. Çünkü cihan harpleri, cephe ve gerisinde talimli ve kalabalık asker grupları bulundurmayı gerektirir. İkinci Cihan Harbi’nden sonra silahlanmanın ve askerin önemi azalmaz. Ordular, modern toplumun gereğine uygun olarak eskinin temel sınıfı olmaktan çıkarak, sivil idarenin hakimiyetini kabul etmiştir. Fakat güvenlik politikalarında söz sahibi olma açısından rakipsizdirler. Ne Polis, ne İstihbaratçı, ne başka bir odak, asker ve askeri istihbaratçı kadar önemli ve muhatap kabul edilmezler.

Silah üreticisi sivil firmalar, lojistik ve tedarik hizmetlerinden memnundurlar ve muharebe sahalarında aktif güç olarak yer alabilmek gibi bir çabaları bulunmaz. İngiltere Ordusu’na yardımcı, özellikle Ortadoğu ve Afrika da özel askeri gruplar görülseler de, 1960’lardan itibaren Amerikan menşeli şirketler özellikle Orta Amerika’da faaliyet göstermeye başlar. Fakat nicelik ve nitelik olarak bu şirketler çok cılızdır ve henüz önemleri kavranamamıştır. Özel Askeri Şirketlerin güvenlik politikalarında temel aktörlerden biri haline gelmesi, 1990’lı yıllara denk düşmektedir. Bu durumun gerekçeleri şu şekilde sıralanabilir;

1) 1970’lerde başlayan Neo-liberal dalga, Latin Amerika’dan Avrupa’ya pek çok yere yayıldı. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ve kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla tek hakim güç olarak kalan Kapitalizm, iyiden iyiye kendini gösterdi. Özelleştirme; Devlet’in küçülmesiydi ve Devlet, güvenlik dâhil çoğu alandan kısmen çekiliyordu.

2) Dehşet dengesi adı verilen kitlesel imha gücü yüksek silahlarla mukabele süreci yoğun askeri çabayı gerektirse de, yumuşama ve akabinde dağılma ile tek kutuplu dünya düzenine geçilmişti. Böylelikle altı milyon asker işsiz kaldı. ABD ordusunun mevcudu iki milyon yüz binden, bir milyon dört yüz bine indi. Tek uğraşları askerlik olan askeri personelden hiç değilse başarılı olanlar, kendi alanlarında bir şekilde istihdam edilmeliydi.

3) Teknolojik gereçlerde ilerlemeler de büyük ordular dönemini kapatmıştı. Yeni dönemin yeni savaş konseptine uygun olarak, küçük fakat düşük yoğunluklu harpte uzmanlaşmış birlikler tesis ediliyordu. Asimetrik savaş tam da Özel Şirketlere uygundu.

1994 yılında Ruanda soykırımı yaşanırken dünyanın bu faciaya müdahalede isteksiz tavrı, Özel Ordulara duyulan önemi artırıyordu. 1996 yılında Siera Leone’de yaşanan iç savaş, ülkede seçim yapılmasını engelledi. Kanlı savaşta her gün onlarca kişi hayatını kaybetti. Siera Leone, elmas madenleri sebebiyle, komşusu Nijerya ise petrol rezervleri için mühim ülkelerdi. Bu coğrafyadaki istikrarsızlık, zengin kaynaklarına ulaşılamamasına sebebiyet verebilirdi. Siera Leone’ye müdahale, önemli bir durumdu ve bunu Dünya Jandarması ABD yapabilirdi. Fakat ABD’de çoğu kişinin yerini bile bilemediği Siera Leone’ye asker gönderebilmek için öncelikle Kongre, ondan da önemlisi iç kamuoyu ikna edilmeliydi ve bu açıkçası mümkün değildi. İşte Özel Askeri Şirketler, bu durumlarda devreye girerler. Çünkü bu kuruluşlar, şirkettirler ve talebi olan devlet ne zaman kendilerine sözleşme teklif ederse görevleri başlamaktadır. Anayasa, Kongre, Mahkemeler gibi kavramlar, askeri şirketler için geçerli olmadığından, özellikle devlet mekanizması yerle bir olmuş ülkelerin en çok tercih ettikleri “kurtarıcılardır” .

Nitekim Executive Outcomes adlı askeri şirket, 36 Milyon Dolar karşılığında Siera Leone’de Birleşik Devrimci Cephe’nin ana karargahını tahrip ettiği gibi, ülkede seçimlerin düzenlenmesine zemin hazırlayarak kendisinden istenileni yerine getirmiştir.

Görevli diğer şirket CIC ise Siera Leone’de ki Nijerya birliklerinin ülkelerine dönmeleri için gerekli tedbirleri alarak hadiselerin Nijerya’ya sıçrama ihtimalini ortadan kaldırmıştır. Siera Leone örneğinde olduğu gibi bu şirketler, özellikle Irak ve Afganistan’da ulus inşası projesinin temel araçlarıdır.

Suudi Arabistan, Hırvatistan, Kosova ve Bosna Hersek gibi ülkeler özel askeri şirketlerden (ÖAŞ) en çok istifade etmiş olanlardır. Bu şirketler, tabi ki yalnızca sahada yardımcı birlikler veya harp elemanları olarak görev yapmazlar. Lojistik, bakım ve onarım, psikolojik destek, askeri üslerin bakımı, siber savunma siber güvenlik hizmetlerinin kurulumu, yönetimi ve eğitimi, askeri ve polisiye modernizasyon, silahların kullanılması, uçuş, liderlik, yöneticilik, emir komuta dersleri, istihbarat ve istihbarat yönetimi, istihbarat modernizasyonu, mayın temizleme, sabotaj, pusu, sorgulama teknikleri eğitimleri, psikolojik harp ve eğitimleri, askeri personel sağlık hizmetleri, uydu, radar ve füze gibi son teknoloji cihazların üretim faaliyetlerinin yönetilmesi ve yönlendirilmesi eğitimleri, diplomasi gibi pek çok alanda hizmet verebilmektedirler.

ÖAŞ’ler ile alakalı sınıflandırmalar olmakla beraber bu alanda çalışmalarıyla ünlü Peter Singer[*] bu şirketleri;

  • Harp hizmeti veren ÖAŞ’ler
  • Askeri Danışmanlık şirketleri
  • Askeri destek şirketleri

olarak tasnif eder. Tabi bu sıralamada ilk dikkat çeken Özel Güvenliğin dâhil edilmemesidir. Zira bazı tasniflerde Özel Güvenlik de yer alabilir. Eğitimleri, görev sahaları ve görev içerikleriyle birlikte Özel Güvenliğin, ÖAŞ kapsamında değerlendirilmesi, bizce de uygun değildir. Güvenlik firmaları, genelde yerel mahiyetteyken silahlı olanları eğitimleri itibariyle şahıs ve bina korumasından ibarettir. ÖAŞ’ler de koruma hizmeti verdiğinden, devletler genelde Özel Güvenlik firmalarıyla çalışmazlar.

Tabi ÖAŞ’lerin avantajları yanında dezavantajları da mevcuttur. Bu dezavantajlar şöyle sayılabilir;

1) Sanılanın aksine dış kaynak kullanımı olan ÖAŞ’ler, maliyeti düşük değil, bilakis oldukça yüksektir. Irak’ta görev yapan bir ÖAŞ mensubunun maliyeti, aylık en az 15.000 dolardır. Bu rakam, bazı durumlarda aylık 45.000 dolara kadar çıkabilmektedir.

2) ÖAŞ’lerin hukuki tanımlarının belirsiz olması, pek çok gayrimeşru hadiseyi de beraberinde getirmektedir.

3) ÖAŞ’ler neticede kâr odaklı müesseseler olduğundan, kendilerini mevcut potansiyellerinden büyük lanse ederek müşterilerinin tercihlerini yanıltabilirler.

4) Kaostan beslenen bu şirketlerin yegâne müşterileri, düzensiz, istikrarsız, düşük yoğunluklu harbin yaşandığı coğrafyalardır. Bu sebeple küresel sermayenin isteği, her daim kaotik ortamların yaratılmasıdır. Bu durum da küresel barış tezinin başarıya ulaşmasında en büyük engeldir.

5) ÖAŞ’lerin işlevsel belirsizliği, başka bir dezavantajdır. Bir hükümet ÖAŞ ile anlaşırken, hükümetin tehdit olarak tanımladığı paramiliter gruplar da ÖAŞ’leri kiralayabilir. Bu durumda ÖAŞ’lerin personeli birbirleri ile mi çarpışacaktır?

ÖAŞler çağımızın önemli bir realitesidir. Neo-liberal politikaların hakimiyetini arttırması ve liberal anayasalı devletlerin kamuoyu baskısından çekinmeleri, ÖAŞ’lere duyulacak ihtiyacı ilerleyen yıllarda daha da artıracaktır.

Peki, ÖAŞ’lerin Türkiye’deki vaziyeti ne durumdadır? Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu SADAT, Türkiye’deki ilk özel savunma ve askeri danışmanlık şirketidir. Asker ve polislere eğitim hizmeti veren şirketin dünyadaki muadilleri ile karşılaştırıldığında daha çok yol kat etmesi gerekmektedir. Zaten Türkiye, bu tip oluşumlara henüz hazır değildir.

ÖAŞ’lerin varlığı, aynı zamanda güvenlik toplumunun doğmasına sebebiyet verecektir. ÖAŞ’lerin kurulmasıyla personel fazlalığından şişen güvenlik bürokrasisi kadrolarındaki kişiler, istediklerinde tercihlerini şirketlerden yana kullanabilecekler ve ilk başta makul olabilecek bu gelişme, sonraları kamu güvenlik kadroları ile özel şirket kadrolarının birbirlerini çekememe, sürtüşme, teknik ve fiziki takip gibi uygulamalara sebebiyet verebilecek tehlikeli vaziyetlere yol açabilecektir.

Bu sebeple fikren ve sosyal zemin olarak Türkiye’de belki on, belki de on beş yıl kadar süreyle ÖAŞ’lerin faaliyetlerine tanık olabileceğimiz olasılığı çok da mümkün görülmemektedir.

 

Onur DİKMECİ
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.
__________________________________________________________________
Dipnot:

[*] Peter Singer, Corporate Warriors The Rise of The Privatized Military Industry, Cornell University Press

Onur Dikmeci Hakkında

Onur DİKMECİ: (İstanbul) 1987 İstanbul doğumludur. Haliç Üniversitesi İşletme Lisans bölümünden mezun olduktan sonra Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans programına devam etmiştir. Güvenlik, istihbarat, NATO gibi konularda çeşitli eğitim programlarına katılmış ve bu alanlarda “Beyaz Kitap” ve “Devlet Aklı” adlarıyla 2 adet kitap yayımlamıştır. Türkiye’nin ilk özel istihbarat platformu Türkiye Algı Merkezi’nin (turkiyealgimerkezi.org) kurucusu ve direktörüdür. Bireysel ve kurumsal danışmanlık görevini sürdürmektedir.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: