Twitter Facebook Linkedin Youtube

SEÇİMLERE GİDERKEN HANGİ TARAFIN STRATEJİSİ KAZANMAYA DAHA YAKIN?

Süleyman ERDEM

Türk siyasi tarihi açısından birçok ilklerin yaşandığı bir süreç yaşıyoruz. Yeni yönetim sisteminin ilk Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin seçileceği iki seçim, normal tarihi olan 3 Kasım 2019 yerine, baskın olarak nitelenebilecek bir tarihe, 24 Haziran 2018’e çekildi. Erken seçimin açıklandığı tarih, seçimden sadece 66 gün öncesine denk geldi.

Seçimlerin erkene alınabileceği ve bunun için sembolik değeri yüksek olan 15 Temmuz Pazar gününün seçilebileceği sık sık dillendiriliyordu. Ancak kimse 15 Temmuz’dan daha erken bir seçim beklemiyordu. Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında erken seçimin 26 Ağustos’ta yapılmasını önermesinin ardından Cumhurbaşkanının AK Parti grubunda seçimler için 2-3 kez 3 Kasım 2019’a işaret etmesi ve grup konuşmasının öncesinde ve sonrasında yaptığı yorumlar, Bahçeli’nin talebinin Cumhurbaşkanı için de sürpriz olduğu görüntüsü veriyordu.

Ama Bahçeli’nin erken seçimi gündeme getirdiği 17 Nisan Salı gününden bir gün sonra, Cumhurbaşkanı ile Devlet Bahçeli arasında yaklaşık 25-30 dakika süren görüşme sonrasında, Cumhurbaşkanının seçimlerin 24 Haziran 2018 tarihinde yapılacağını açıklaması herkesi şaşırttı. 15 Temmuz gibi sembolik önemi olan bir tarihi bile devre dışı bıraktıracak aciliyet ne olabilirdi?

Muhalefet, bu durumu iktidarın çok sıkıştığına ve İYİ Parti’den korktuğu için onun seçimlere girmesini engelleyecek bir tarihe çekmesine bağladı. Ancak geldiğimiz nokta itibariyle, Cumhur İttifakı’nın seçimi İYİ Partinin seçimlere katılıp katılamayacağının tartışıldığı bir tarihe alarak, muhalefeti yanlış yorumlara ve hamlelere yönlendirdiği anlaşılıyor.

Dün Mükerrer Resmi Gazetede yayınlanan İYİ Partinin seçime girebileceğine dair Yüksek Seçim Kurulu Kararının oybirliği ile alındığını göz önüne alırsak, sanıldığının aksine Cumhur İttifakı’nın İYİ Partinin seçime girmesini engellemek gibi bir derdinin olmadığı anlaşılıyor.

Zaten Cumhurbaşkanının mağduriyet algısının nasıl bir güç olduğunu ve kendi aleyhine işleyeceğini bilmeyecek biri olduğunu düşünmek, çok naif bir düşünce olurdu. Bu kararın geciktirilmesi ve İYİ Partinin aleyhine bir karar alınacakmış gibi bir hava oluşturulması, muhalefetin yanlış bir hamle yapmasını sağlamak içinmiş gibi gözüküyor.

İYİ Parti’nin seçimlere girip giremeyeceği meselesi, 22 Nisan Pazar gününe kadar sürüncemede kaldı. İYİ Parti sözcüleri erken seçim tarihinin açıklandığı ilk günden itibaren partilerinin genel kurullarını 10 Aralık 2017 tarihinde yaptığını ve 24 Haziran itibariyle kanunen gerekli altı aylık süreyi doldurdukları için seçimlere girebileceklerini açıkladılar.

Ancak İYİ Parti yetkilileri, bir yandan seçimlere girmelerinin önünde yasal bir engel olmadığını söylerken, bir yandan da bundan kendileri de bir türlü emin olamamış olsalar gerek ki 22 Nisan Pazar günü CHP’den 15 milletvekilinin katılımıyla TBMM’de grup kurup seçimlere girmeyi garantilemek istediler.

Ancak gelişmeler gösteriyor ki; seçimleri kimsenin öngöremediği kadar erkene çekmekle AK Parti’nin muhtemel amacı, muhalefeti sağduyudan uzak hareket etmeye zorlamak ve böylece ekonomik gelişmeler nedeniyle kendisine oy vermemeyi düşünmeye başlayan seçmenini tekrar konsolide etmekti ki, amacına adım adım ulaştığı görülüyor.

2017 Referandumunda oluşan aritmetiğe göre muhalefet, Cumhur İttifakı seçmeninden yaklaşık %3’lük bir dilim (%1,4/%51,4) koparamazsa Cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı olamayacak. Ancak muhalefetin hala AK Parti seçmenini anlayamadığı ve AK Parti seçmenine hitap edecek stratejiler geliştiremediği anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı da stratejisini muhalefetin bu zaafı üzerine kurguluyor.

16 Nisan 2017 Referandumunda bugünkü adıyla Cumhur İttifakını destekleyen seçmen, çeşitli nedenlerle bu ittifaktan soğumuş olsa da, CHP ile ittifak yapan başka bir partiye ve onun Cumhurbaşkanı adayına oy vermeyecek bir profilden oluşuyor. Hele hele bu ittifak, 22 Nisan’da 15 CHP’li vekilin İYİ Parti’ye geçmesi gibi göstere göstere ve geçmişte yaşanan (Güneş Motel Olayı)  olumsuz hatıraları canlandıracak şekilde olursa! CHP ve İYİ Parti arasında bu şekilde gözle görülür ittifak, AK Parti’ye ve siyaset dehası Cumhurbaşkanına seçmenini konsolide etmeye yönelik propaganda için bulunmaz fırsat vermiş oldu.

Bugün itibariyle görünen odur ki; Cumhur İttifakı, İYİ Partinin seçimlere katılıp katılamayacağı hususunu sürüncemede bırakıp, muhalefeti yanlış hamleye yönlendirmiş ve bunda da başarılı olarak müthiş bir kazanım elde etmiştir. İYİ Parti eğer panik yapmasaydı ve CHP’nin desteğiyle en azından bu aşamada grup kurmaya tevessül etmeseydi, seçimlere katılsa da katılamasa da kendisi için daha karlı bir strateji izlemiş olurdu. Eğer seçimlere katılamasaydı, kamuoyunda İYİ Partinin mağdur edildiği algısı oluşur ve Demokrat Parti veya Saadet Partisi listelerinden seçime girdiğinde, diğer parti seçmenlerinden olduğu kadar, AK Parti seçmeninden de büyük bir destek alabilirdi. Ayrıca bu mağduriyet algısı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Meral Akşener lehine olumlu bir hava oluşturabilirdi. İkinci alternatif olarak (CHP’den katılım olmadan) seçimlere katılabileceği kesinleşseydi, Cumhur İttifakına propaganda malzemesi vermemiş olurdu ve seçimlerde AK Parti’ye bu defa oy vermemeyi düşünen AK Parti seçmenini kendine çekebilirdi.

Ancak İYİ Parti, 22 Nisan itibariyle  tüm bu avantajları elinin tersiyle itmiş ve hatta Cumhur İttifakına seçmenlerini konsolide etmek için büyük bir fırsat vermiş oldu. Buna rağmen muhalefetin (aşağıdaki tweetlerden de görüldüğü üzere) hala bu durumu büyük bir kazanç gibi görüyor olması, muhtemelen Cumhur İttifakı kurmayları tarafında alaycı gülümsemelerle karşılanıyordur.

Anlaşılan o ki; AK Parti, Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda bitirmeye çalışıyor ve ikinci tura bırakıp riske atmak istemiyor. Bunu başarması için muhalefetin mağdur konumunda olmaması, hatta yaşanan ekonomik gelişmeleri unutturacak stratejik hatalar yaparak Cumhur İttifakı’na 16 Nisan 2017 referandumunda kendisine destek veren seçmeni ikna edecek propaganda malzemesi vermesi ve son olarak da ilk turda ortak aday çıkarması gerekiyor.

Muhalefet, şimdiden bu üç şarttan ikisini büyük bir başarıymış edasıyla yerine getirdi! Cumhur İttifakı’nın ilk turda amacına ulaşması için muhalefeti yönlendirdiği son bir hamle kaldı. Muhalefet bu tuzağa da düştüğünde, Cumhur İttifakı ilk turda Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmayı büyük oranda garantileyecek. Bu son hamle de, muhalefetin ilk tur için ortak bir aday çıkarması olacak. Çünkü 16 Nisan 2017 referandumunda oluşan %51,4’e karşı %48,6’lık aritmetik, muhalefetin ilk turda ortak aday çıkarması durumunda küçük farklarla tekerrür edecek ve Cumhur İttifakı ilk turda amacına ulaşacaktır. (Not: 2017 Referandumu esnasında İYİ Parti henüz kurulmamış olsa da, bugün İYİ Partinin seçmen kitlesini oluşturan kesim Referandumda “Hayır” cephesinde idi. Dolayısıyla o günkü aritmetik, İYİ Partinin kurulmasıyla hemen hemen hiç değişmedi. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu oranlar muhalefetin lehine değişebilecek iken, CHP’den 15 milletvekilinin İYİ Parti’ye geçmesiyle Cumhur İttifakı bulunmaz bir propaganda fırsatı yakaladı ve muhalefet cephesine oy kayması ihtimali büyük oranda ortadan kalktı.)

Eğer muhalefet ilk turda ortak bir aday çıkarırsa, seçim ilk turda iki aday arasında geçmiş olacak ve mutlaka taraflardan biri ilk turda kazanacaktır. Bu durumda muhalefetin adayının kim olduğuna bakmaksızın (Abdullah Gül bile olsa), mevcut aritmetik ve muhalefetin stratejik hataları yüzünden Cumhur İttifakı’nın ilk turda amacına ulaşması kaçınılmazdır.

Peki, 2017 Referandumu aritmetiği baz alındığında, Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalsa muhalefetin şansı değişir mi? Bence olağan dışı bir hadise olmazsa, bugünkü şartlarda değişmez. Yani Cumhur İttifakı ikinci tura da kalsa, az farkla seçimi kazanır. Ancak seçimi ikinci tura bıraktırmak, muhalefete moral ve ümit verir. Tıpkı 2017 Referandumundaki %48,5’luk oy oranının verdiği ümit gibi, bu seçimde olmasa bile bir daha ki seçimde başarılı olunabileceğine dair ümidin oluşması, ancak seçimin ikinci tura kalmasıyla olabilir.

Ancak daha şimdiden Cumhur İttifakı’nın istediği stratejik hataları yapan ve bunun farkında bile olmayan muhalefetin, ilk turda ortak aday çıkarma hatasını da yapacağına yönelik işaretler beliriyor;

 

Görünen o ki, satrançta bu elin galibi de aynı taraf olacak. Dileriz netice, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olsun.

 

Süleyman ERDEM – suleyman@sahipkiran.org
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Süleyman Erdem Hakkında

Balıkesir doğumludur. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden 2001 yılında lisans, Harvard Üniversitesi Kamu Politikaları Bölümünden 2009 yılında yüksek lisans derecesi almıştır. 2002 yılında Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde memur olarak kamuda göreve başlayan Erdem, 2003-2004 yılları arasında Maliye Bakanlığında Vergi Denetmen Yardımcısı olarak görev yapmış, 2004 yılından itibaren de Başbakanlıkta Uzman Yardımcısı, Uzman ve Tanıtma Fonu Genel Sekreteri görevlerinde bulunmuştur. 2009-2011 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK)’da Geçici Uzman sıfatıyla YÖK ve ÖSYM’deki denetimlerde görev almıştır. 2012 Aralık ayında kurulan Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM)'ın kurulduğu tarihten 08/10/2019 tarihine kadar başkanlığını yürütmüştür. Halen SASAM Uluslararası Güvenlik Masası Direktörü olarak görev yapmaktadır. Akademik çalışmalarını “radikalleşme ve terör” üzerine yürüten Erdem’in; “Cihatçılar; El Kaide ve IŞİD’e Katılanların Hikayesi” isimli yayınlanmış bir kitabı bulunmaktadır.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: