Twitter Facebook Linkedin Youtube

GÜNEY ASYA – HİNDİSTAN VE PAKİSTAN

Hint Yarımadası; Asya Kıtası’nın güneyinde yer alan, yüz ölçümü neredeyse Avrupa Kıtası’na yakın, nüfusu ise Avrupa Kıtası’ndan daha yoğun olan, yüzyıllar boyunca çeşitli medeniyetleri bünyesinde barındırmış,  dünya üzerindeki stratejik ve jeopolitik konumu son derece önemli bir kara parçasıdır. Güney Asya ise dünya haritasına bakıldığında; tam da Asya Kıtası’nın güneyinde yer alan, Hindistan ve Pakistan gibi nüfus yoğunluğu açısından büyük ülkeleri de içerisinde barındıran bir bölgedir. Esasen bahse konu iki isim de aynı kara parçasını ifade etmekle birlikte; terminolojide “Güney Asya” kavramı İran, Afganistan, Burma, Bangladeş, Nepal ve Sri Lanka gibi ülkeleri de içerisine alan daha geniş bir coğrafyayı ifade etmektedir.

Pakistan ve Hindistan’ı içerisine alan Hint Yarımadası, kuzeyinden güneyine 3.214, doğusundan batısına 2.977 kilometredir. Umman Denizi ile Bengal Körfezi arasında, kuzeydeki Himalaya sıradağlarından güneydeki Hint Okyanusu’na doğru giderek daralan bir üçgen biçiminde uzanır. (Erinç, 1998: 69) Muson ikliminin hȃkim olduğu Yarımada’daki Ganj ve İndus nehirleri, bölgenin en önemli akarsularıdır.

 

Tarih, Kültür ve Dil

Yüzlerce yıl boyunca çok çeşitli toplumlara ev sahipliği yapan Yarımada, gerek coğrafi konumu gerekse göç eden kavimlerin geçiş güzergahında bulunması sebebiyle bir cazibe merkezi olmuştur. Yarımadanın en eski yerleşik toplumu olduğu iddia edilen Dravid halkları, ırk yapısı olarak esmer, kısa boylu olarak tanımlanmaktadır. Yine Yarımada’da yerleşik diğer eski bir toplum ise uzun boylu, sarışın ve renkli gözlü olan Ariler’dir. Diğer yandan Yarımada, bir cazibe merkezi olması sebebiyle de tarih boyunca Asya’nın bütün toplumları tarafından bir uğrak noktası ve yerleşim alanı olarak ön plana çıkmıştır.

Bunun tabi bir neticesi olarak Yarımada üzerinde çok çeşitli din, kültür, medeniyet ve diller kendini göstermektedir. Dinî inanış bakımından da dünyanın en zengin ve en çeşitli coğrafyasıdır. Hinduizm, Cainizm, Budizm, Sihizm, Hristiyanlık ve İslȃmiyet Yarımada’da görülen başlıca dinî inanışlardır. Hint Yarımadası’nda dinî ve edebî en eski metinlerin yazıldığı dil, Sanskritçedir. Diğer yandan 21’i resmî olmak üzere, lehçeleriyle birlikte yüzün üzerinde konuşulan dil mevcuttur.

İslȃmiyet, Türklerin Hint Yarımadası’na bıraktığı en büyük mirastır. Yarımadada tam 9 asır süren Türk-İslȃm hakimiyeti, Bȃbür Devleti’nin yıkılmasının ardından sona ermiş ve egemenlik İngilizlerin eline geçmiştir. Dönemin sömürgeci bir gücü olan İngilizlerin egemenliği, Hint Yarımadası’ndaki birlikteliği bozmuş ve ülke içerisinde çok çeşitli kanlı çatışmalara sebep olmuştur.

Müslümanların çeşitli zulüm ve eziyetlere maruz kalması ise Müslümanları bir araya getiren başka bir devlet anlayışını ön plana çıkarmıştır. Kaidi Azam Muhammet Ali Cinnah, İngilizler gittikten sonra Hindistan’da cumhuriyetin kurulmasıyla, Müslümanların Hinduların esaretinden kurtulamayacağını bildiği için Müslümanlar için ayrı bir vatan istemiştir. O dönem içerisinde Mevlȃnȃ Ebu’l-Kelam Azad, Mevlȃnȃ Hüseyin Medenî ve Mevlȃnȃ Mevdudî’nin de bulunduğu bazı dinî liderler, özgür bir İslȃm ülkesine karşı çıkmıştır (Hamit, 2012: Köşe Yazısı). Halihazırda emperyalist güçlerin amacı olan “böl, parçala, yönet” taktiği işe yaramış ve 1947 yılında Pakistan’ın kurulmasıyla yazının başından bu yana Hint Yarımadası diye ifade ettiğimiz kavramdan; Hindistan ve Pakistan isimleriyle iki farklı ülke doğmuştur.

Hindistan ve Pakistan

Hindistan, günümüzde Çin’den sonra dünyanın en kalabalık nüfusunu (1.2 milyar) barındıran, ekonomik açıdan hem tüketim, hem de üretim anlamında önemli bir konumda olan ve gelişmesinde ciddi ivmeler gösteren Asya Kıtası’nın en önemli ülkelerindendir.[1] Diğer yandan Hindistan, askerî açıdan da yoğun insan kaynağına ve nükleer silahlara sahip bir ülke konumundadır.

Pakistan ise, yaklaşık 170 milyonluk nüfusuyla; Asya Kıta’sının enerjiye yakın stratejik bir bölgesinde bulunan önemli ülkelerindendir.[2] Bu ülke de, nükleer silahlara sahip askerî gücü bünyesinde barındırmaktadır.

Pakistan’ın 1947 yılında Hindistan’dan ayrılmasıyla; daha önce Hintli Müslümanlar ile olan bütün ilişkilerimiz, Pakistan ile olan ilişkilerimiz ölçüsünde sınırlanmıştır. Şu an Hindistan’da yaşayan, yaklaşık 200 milyon Müslüman bulunmaktadır. Yani Pakistan’ın nüfusundan daha kalabalık bir Müslüman nüfus, Hindistan vatandaşıdır. Günümüzde Güney Asya olarak adlandırılan coğrafya, giderek önem kazanmaktadır. Bu sebeple Güney Asya’nın en önemli ülkesi konumunda bulunan Hindistan ve Pakistan ile olan ilişkilerimizin de yeniden gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır.

Türkiye açısından her iki ülkedeki hedef Müslüman kitleyle sürekli iletişim hâlinde bulunmak, karşılıklı ilişkileri güçlendirmek veya yeniden tesis etmek, bugünün dünyasında giderek önem kazanmaktadır. Asırlarca hakimiyet kurduğumuz ve pek çok miras bıraktığımız bu coğrafya, uluslararası çıkarlarımız için ciddi bir çalışma alanı olarak ön plana çıkmaktadır. Her iki ülkedeki Müslüman kardeşlerimiz de ikili ilişkilerimizi sıcak tutma konusunda Türkiye tarafından uzatılacak kardeş elini sabırsızlıkla ve büyük bir özlemle beklemektedir.

.

Uğur ÜLGEN

_______________

KAYNAKÇA

ERİNÇ, Sırrı (1998), TDV İslam Ansiklopedisi

HAMİT, Furkan (2012), Jang Gazetesinde Yayımlanan Türkiye, Pakistan ve Laiklik Başlıklı köşe yazısı.

(http://tr.wikipedia.org/wiki/Hindistan)

 (http://tr.wikipedia.org/wiki/Pakistan)

[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Hindistan

[2] http://tr.wikipedia.org/wiki/Pakistan

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: