Twitter Facebook Linkedin Youtube

YENİ TÜRKİYE İLE BİRLİKTE YENİ SAĞLIK SİSTEMİ VİZYONUMUZ

Emre Ali KODAN

Emre Ali KODAN

“Yeni Türkiye” kavramı ile birlikte hemen hemen her alanda yenilikler olduğuna gün be gün şahit olmaktayız. Bizim en çok merak ettiğimiz konuların başında ise “Yeni Sağlık Sistemi” gelmektedir.  Sağlık sisteminde bir yenilik veya dönüşüm söz konusu mu? Bizleri, sağlık sisteminin geleceğinde neler bekliyor? gibi sorulara eminim ki bir çok kişi, kafa yormakta, araştırma ve çalışmalar yapmakta veya en azından vatandaş dili ile “çorbada bir tuz” mesabesinde katkılar yapmakta.

Bu bağlamda, Yeni Türkiye’nin Yeni Sağlık Sistemi, bir aşama daha önem arz etmektedir. Buradan hareketle, bireylerin toplumsal konulara olan ilgi düzeyine baktığımızda; “sağlık” %75,2 ile 2. sırada yer almakta. Bireylerin mutluluk kaynağı olarak gördüğü değerlere baktığımızda ise “sağlık” yine % 68 gibi ciddi bir oranla 1. sırada olduğunu görmekteyiz. (TÜİK, Yaşam Memnuniyet Araştırması, 2013)

Hem bireylerin toplumsal konulara olan ilgi düzeyi hem de mutluluk kaynağı olarak gördükleri “sağlık” bizleri yani her vatandaşı son derece yakından ilgilendirdiği gibi, gerek verisel gerekse de rutin günlük hayatımız açısından son derece önemli bir kavram haline geldiğini rahatça görebiliriz.

Haliyle burada aklımıza birçok soru gelmekte. Diğer yandan güncel yaşantımız bize aslında sağlık sisteminde eskiye nazaran bir farklılık olduğunu, hizmeti alırken dahi söylemekte. “Yeni Sağlık Sistemi” dediğimiz zaman çok geniş bir kavram ele alınmış oluyor. Bu sebepten birçok kısıtlar ve belirli sınırlar dâhilinde bu konuyu ele alıp bazı noktalara dikkat çekmenin daha yerinde olacağını düşünmekteyim.

Bu bağlamda, 2000’li yılların başında sağlık sistemine bir harcama kalemi olarak değil bir yatırım kalemi olarak bakmaya başladığımız çok net görülmekte. Bilimsel kaynakların da bu bakış açısını desteklediğini görmekteyiz. Yani, literatürde sağlığa ayrılan kaynaklar salt harcama kalemi olarak değil, yatırım harcaması olarak değerlendirilmektedir.

Şekil: 1

saglik-harcamalarinin-etkisiThe Economic Costs Of İll Health in the European Region (Marc Suhrcke, Regina Sauto Arce, Martin McKee and Lorenzo Rocco), WHO, 25-27 June 2008, Tallinn, Estonia

Buradan çok net bir çıkarım ile sağlık sistemine yapılan harcamaların aslında sosyal refaha katkı sağlanacağı söylenebilir.  Buraya kadar olan veriler ve öz bilgiler, bu konunun toplumun refahı noktasında ne denli büyük önem arz ettiğini şüphesiz göstermektedir.

Pek, Türkiye “Sağlıkta Dönüşüm” programını; artan memnuniyetler, artan kalite, artan başvuru sayıları ve bunlara bağlı olarak artan daha üst düzey beklentiyi ne kadar karşılayabilecek? Bu ne kadar sürdürülebilir olacak? Bu başarılar beraberinde hangi zorlukları getirecek? Kamu ve Özel organizasyonlar, daha fazla uzmanlaşma ve daha kaliteli hizmet talebine uygun olacak şekilde ve eş zamanlı olarak kendilerini hazır edebilecekler mi? Yoksa popülasyon ekolojisi örgüt teorisinde özetle belirtildiği gibi “hep bir adım geride mi kalacak?” gibi birçok soru aklımıza gelebilir. Davranış psikolojisi gereği hizmet kalitesini arttırdıkça hedef kitleniz sizden daha iyisini yapmanızı bekleyecektir. Daha iyisini yapmak ise; daha yetkin, liyakat sahibi ve çalışkan kişiler ile yola devam edilmesini zaruri kılıyorsa, burada bir soru daha yine aklımıza gelecektir: “Sağlıkta iş görenlerin ve dolayısı ile hekim/sağlık personelinin stratejik planlaması nasıl olmalıdır ve neler yapılmalıdır?”

Değerlendirmemizin başında da belirtildiği gibi sağlıkta şüphesiz bir başarı hikâyesi var. Bu başarı hikâyesindeki gelişmeleri kısaca bir ele alalım ve esasen neler yapıldığına bir bakalım.

Örneğin; Türkiye, 2002-2009 yılları arasındaki 7 yılda, sağlık harcamasını 2 katına çıkartarak doğumda beklenen yaşam süresini 75 yıla ulaştırdı. OECD ülkeleri, bu rakama ulaşmak için sağlık harcamasını 3 katına çıkardı ve 16 yıl bekledi. Buna ilave olarak, bebek ölümlerinde ise sağlık harcamasını 2 kat artırarak 2002-2011 yılları arasındaki 9 yılda, bebek ölüm oranını binde 7,7’ye düşürdü. Bu rakama ulaşmak için OECD ülkeleri ise, sağlık harcamasını 15 katına çıkardı ve 31 yıl bekledi.

Şekil:2

nufus-projeksiyonlari-2014TÜİK, Nüfus Projeksiyonları, 2014; Sağlık Bakanlığı, Sağlık İstatistikleri Yıllığı, 2012

Şekil-3’te Türkiye’de yaşayan vatandaşların sağlığa erişimlerinde gelişmiş ülkeler düzeyi yakalandığını görmekteyiz.

Burada, bazı çelişkili gibi görünen noktalar ortaya çıkabilir. Örneğin, vatandaşların bu artan başvurularının nedeni gerçekten sağlık hizmetine erişimden mi kaynaklanmaktadır? Geçmiş yıllara göre veriler her yıl daha titizlikle tutulduğundan ve işlemler kayıt altına alındığından mı böylesi bir artış gerçekleşmiştir? Her geçen yıl sağlığımıza olan ilgi veya ihtiyacımızın artması sebebi ile mi bu artış yaşanmıştır? Burada yorumu, sonuçları daha derin araştırmalar ile belirlenebilecek sorular ile siz değerli okuyucuları baş başa bırakırken, bizim görüşümüz, bu durumun kamuda rakamsal verilerin doğruladığı şekilde yıllar içinde sağlığa erişimin daha kolay ve ulaşılabilir olduğu yönündedir.

Şekil:3

kisi-basi-hekime-muracaat-sayisi

Sağlık Bakanlığı, Sağlık İstatistikleri Yıllığı, 2012

Kişi başı hekime müracaat sayısının artışı ile birlikte memnuniyet seviyesinin kamusal hizmet noktasında nasıl olduğu merak edilebilir. Bu veriyi de paylaşmak sanırım konuya bütünsel yaklaşma adına önemli olacaktır. Yıllara göre baktığımızda (2002-2014) Kamusal alanda sağlık hizmetlerdeki memnuniyet artışının dalgalı bir seyir izlediğini görsek de genel eğilimin artış yönünde olduğu dikkat çekmektedir.

Şekil: 4

kamu-hizmetlerinden-memnuniyet-oraniTÜİK, Yaşam Memnuniyet Araştırması, 2013

Burada özellikle dikkatimizi çeken unsur, yazımızın önceki bölümünde de belirttiğimiz gibi, artan beklentilerin karşılanma durumudur. 2011 yılına baktığımızda; sağlıkta kamu hizmetlerinden memnuniyet oranının %75,9 ile ciddi bir tavan yaptığını görmekteyiz.

Buna ilave olarak 2012 yılında bir miktar düşüş gözlendikten sonra 2013 yılında ise memnuniyet oranının %74,7‘ye gerilediğini görmekteyiz. İşte bu veriler bizim artan erişim, artan kalite ve dolayısı ile artacak beklenti düzeylerine ilişkin ciddi stratejiler üretmemiz gerekliliğini ortaya net bir biçimde koymaktadır.

Sağlık Sisteminin gerek önem düzeyini gerekse de başarılan bir kaç konuya örnekler vermek sureti ile anlatmaya çalıştık. Peki tam da bu önem noktasına devletimizin bakış açısı nedir? sorusunun akla gelme ihtimalini düşünerek, bu konu ile ilgili üst düzey bir açıklamayı* yazımıza almayı düşündük:

“VATANDAŞINA EN İYİ SAĞLIK HİZMETİNİ VERMEYEN DEVLET BAŞARISIZ BİR DEVLETTİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, eskiden vatandaşlarımızın daha iyi sağlık hizmeti alabilmek için yurt dışına gittiğini, şimdi ise yurt dışından her yıl on binlerce, yüz binlerce hastanın ülkemize geldiğine işaret ederek, “Bunu yakaladık. Niçin biliyor musunuz? Ülkemizdeki sağlık hizmetlerinin standardı hem daha yüksek, hem daha hesaplı da onun için geliyorlar. Bizim doktorlarımız, bizim hemşirelerimiz, bizim sağlık personelimiz daha iyi hizmet veriyor da, onun için geliyorlar, bu da bir gerçek. Hamdolsun bugünleri gördük, inşallah bundan sonra daha iyi olacak, buna da inanıyorum.

Sağlık hizmetleri yeni Türkiye hedefinin de en öncelikli alanlarından biri olmaya devam edeceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz, önce insan, diyen, insanı yaşat ki devlet yaşasın, diyen bir anlayışla bugünlere geldik, bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğiz. Bize göre vatandaşına en iyi eğitimi vermeyen devlet başarısız bir devlettir, vatandaşına en iyi sağlık hizmetini vermeyen devlet başarısız bir devlettir, vatandaşına adalette, emniyette başarılı örnekler sergilemeyen devlet aciz bir devlettir, vatandaşının yollarını, altyapısını yapamayan bir devlet adeta yok sayılabilecek bir devlettir. Ama artık Türkiye bunları aşmış ve hızla geleceğe yürüyen, aydınlık yarınların yeni Türkiye’sini kuran bir devlet durumundadır” dedi.“*

Sağlık vizyonumuzun önemi ve bazı elde edilen başarılardan sonra sağlık sistemimizde özel sektörü ciddi düşündüren fakat diğer yandan kamusal alanda ciddi bir hizmet kalitesinde artışı sağlayacak ve potansiyeli tatmin edecek önemli bir model oluşturacağını beklediğimiz “şehir hastaneleri” de sağlıkta vizyonumuz konusunun önemli bir parçasını oluşturuyor.

Geçtiğimiz yıl katılmış olduğum özel bir toplantıda, özel sağlık hizmeti sunucularını temsilen bir yöneticinin, gerçekleştirilen o etkinlikteki bir konuşması bu anlamda özellikle dikkatimi çekmişti. Konuşmada, özel sektörün, kamusal alanda gerçekleşen şehir hastaneciliği yapılanmasından olumsuz yönde etkileneceği varsayımı hatta bir öngörüsü vardı diyebilirim.

Peki şehir hastaneciliği vatandaşlara son derece fayda vermesi öngörülüyorken, özel sağlık sektörü bundan neden rahatsız idi? Burada bunu destekleyen tabi ki birçok açılım veya çalışma vardır. Bu konuda yazımızın konusu olmadığından okuyucunun araştırmasına bırakırken, özel sektörün hali hazırda yapılanan şehir hastaneciliğinin gelişimine katkı sağlaması gerektiğini de düşündüğümü belirtmeden geçmek istemiyorum.

ŞEHİR HASTANELERİ

Şehir Hastaneleri; Kamu-Özel ortak işbirliği (PPP) ile gerçekleştirilen ve entegre bir sistem olarak sağlık hizmeti vermeyi amaçlayan bir modelidir. PPP modelinin işleyişi ise kısaca; yükleniciler önce projesini onaylattıkları yapıları inşa eder sonra da işletmesinden yükümlü olur. İnşaat bittikten sonra ise Sağlık Bakanlığı hastanede kiracı olur ve yapıyı inşa eden şirket kamudan kira bedeli alır.

Şehir Hastanelerinde son durum ise inşaatı devam eden 27 bin yatak kapasiteli yaklaşık 16 tanesinin 2017 yılının sonuna kadar hizmete girmesi ve 2018 yılının sonuna doğru ise 43 bin yatak kapasiteli 34 şehir hastanesinin hizmete sunulması hedeflenmiş olduğudur. (T.C. Sağlık Bakanı, Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Ağustos 2015)

Şehir Hastanelerinin belirttiğimiz Yeni Sağlık Sistemi kavramında önemli bir rol oynayacağı şimdiden kendini göstermektedir. Burada ülkemiz için yeni bir model olarak düşünebileceğimiz Şehir Hastaneciliği modelinde bir tesis içinde örneğin; 3500 yataklı, 9 binadan oluşan ve hemen hemen her branşın olduğu bir modelde vatandaşların bir yerden diğerine gitmeden tek bir kompleks içinde tüm sorunlarını çözebileceği öngörülüyor.

SONUÇ VE KANAAT

Sloganik ifadeler ve yaklaşımlardan her zaman kaçınılmalıdır. “Yeni Türkiye” ifadesini ciddi iddialar ve gerçekleştirilmesi gereken hedefleri içeren bir kavram olarak anladığımı düşünüyorum. Dolayısı ile, bu “yeni” kavramı ile beraber ikinci kelime olarak “sağlık” kavramının,hayatımızda ve toplumsal refah düzeyimizde önemli bir yeri vardır. Yeni Türkiye’nin, Yeni Sağlık Sistemi’nin içinin dolduğunu daha sık bilgilendirme ve bundan daha da önemli olarak gerçekleştirilen uygulamalar ve yapılan planlamalar ile sunulmalıdır. Kamu kurumlarının vatandaş ile bu noktada bilgiyi daha sık ve zamanında paylaşması önemlidir.

Şehir Hastaneleri için ise; İK stratejileri, mevcut personel kaynağı (hekim ve sağlık personeli), operasyonel süreçlerin yönetimi, idari hizmetlerin kurgulanması ve her şeyden önemlisi böyle bir tesisin verimli işletilmesine yönelik alınacak tedbirler ve gerçekleştirilecek uygulamaların tümüne ne kadar haiz olduğumuz sorusu da madalyonun diğer yüzünde bizi bekleyen sorular arasındadır.

Her ne açıdan bakarsak bakalım, önemli olan bir sürece katkı sağlamaktır. Eleştirel yaklaşımlar tabi ki olacaktır ve hatta olmalıdır. Önemli olan taş üstüne taş koyabilmek, bir sürece artı değer katmak ve bir adım dahi olsa bir yerden alıp ileri ki bir yere taşımak gerekliliği unutulmaz ise sanırım hep birlikte girdiğimiz bu Sağlıkta Yeni Vizyonu başarı ile yürüteceğiz.

Sorunlarımız yok mu? Tabi ki var. Lakin önce sorunlardan haberdar olan bir yapıyı titizlikle inşa etmeli daha sonra sorunların kaynağına inmek sureti ile hızla çözümlerini beraberinde getirebilecek ekip anlayışını elde etmeli ve başarıya hep birlikte omuz omuza yürümek gerekliliği önem arz etmektedir.

Diğer açıdan Türkiye için yeni olan şehir hastaneciliği konusunda, bu işi bilme ve yapabilme yeteneğimizi (know-how) her geçen gün daha da arttırıyor olmalı, bu yönde stratejik planlar geliştirmeli ve her şeyden önemlisi bunu kamu oyu ile daha sık paylaşabilen, bilgiler verebilen, gerektiğinde değil, belirli frekanslarda bilgilendirici seminerler düzenleyen bir yapıya kavuşmamız gibi süreçler öyle zannediyorum ki “Sağlıklı” bir Yeni Türkiye açısından önemlidir.

Bazı soruları sorarak bazı cevapları da paylaşarak hazırladığım bu yazının okuyanlara ve yöneticilerimize bir düşünme kapısı açmaya vesile olmasını ve fayda vermesi dilerim.

.

Emre Ali KODAN

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

__________________________

* 18.03.2015, Cumhurbaşkanı Sn. R.T. Erdoğan “Sağlık Hizmetleri, Yeni Türkiye Hedefinin Öncelikli Alanlarından Biri Olmaya Devam Edecek” https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/29775/saglik-hizmetleri-yeni-turkiye-hedefinin-oncelikli-alanlarindan-biri-olmaya-devam-edecek.html

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: