Twitter Facebook Linkedin Youtube

KAYBETMENİN ZAFERİ

Emre Ali KODAN

Emre Ali KODAN

İnsan, fıtratı gereği sanırım başarısız olmayı veya kaybetmeyi hiç düşünmez. Öyledir… Zira insan başarısız olmak veya kaybetmek için bir şeye başlar mı?

Ya da başarısız olmayı veya kaybetmeyi hedeflemek diye bir şey var mıdır? Tabi ki hayır! Hem akla da, mantığa da terstir ” başarısız olmak” ve “kaybetmek”! Ya da daha doğru bir ifade ile böyle zannedilir…

Diğer yandan hayatın olmazsa olmazı, hemen hemen herkesin karşılaştığı, ondan ders almanız durumunda en iyi hocanın adıdır; “Kaybetmek”!

Kaybetmek dediğimiz zaman, sadece iş veya maddi sınırlar ile düşünmeden daha da geniş bir şekilde, örneğin; sağlık, anne, baba, kardeş, savaş vs. bir düşünelim enine boyuna… Nedir bize kaybetmeyi hiç düşündürmeyen?

Hayatta iyi gözlemciler bilir, çok başarılı olmuş veya ahlak olarak “çok yüksek” derecelere ulaşmış kişilerin ortak özelliği; başarısızlıklarından ve kayıplarından ders almaları ve kayıplarına yönelik derslerini çok iyi çalışmış olmalarıdır. Belki kaybetmekten çıkardıkları tek sonuç; “kaybetmenin zaferi” şeklindedir.

Çünkü kaybetmek, insana ciddi ders verir. Aslında kayıp da yoktur ya, adına ‘kaybediş’ denilmektedir. Bir örnek ile meselenin içine biraz daha girmeye çalışalım, en sevdiğini kaybetmiş birçok kişide pişmanlıklar görürüz, keşke ile başlayan cümleler duyarız ağızlarından… “Keşke daha çok sevseydim…”, “Keşke hiç onu kırmasaydım…”, “Keşke, Keşke…”

Peki, neden böyle olur? Çünkü kaybetme dersinden geçilmemiştir, çünkü ‘kaybetmek’ hiç düşünülmemiştir, çünkü kaybettiklerimizin nasılsa hep var olacakları düşünülür.

Sevdiğinden temelli ayrıldığını bilen bir kişinin yüreğine bir acı oturur, bir daha kalkmamak üzere… Arada sırada kendini unutturur o acı, geçti sanırsın… Sonra bir şarkı, bir koku, bir lokma… Aklına yine o gelir, için sızlar… Hele yanında iken kıymetini bilmedi isen, vay haline…

Tabi ki bunlar ‘anlayan ve öğrenen’ bir düşünce ufkumuz ve bir kalbimiz varsa yaşadığımız ve anlamlandırdığımız şeylerdir… Kaybetmenin travmasına karşı tek çareyi; kıymetli bildiğimiz, hayatımızda bizim için önemli olan ne var ise, bir gün onları kaybedebileceğimizin bilincinde olarak, yani bir nevi “kaybetme” dersine iyi çalışmış, iyi düşünmüş ve sonunda ise kıymet bilir hale gelmiş olmada görüyorum. İşte o zaman, verilen kayıplar ve uğranan zararlar, kaybetmek olmaz…

Kimi kaybetmeyi bir ömür boyu kabullenmez veya kazanmış iken hayatın ona sunduklarını kendine ait zanneder de oyalanıp durur, hiç kaybetmeyeceğini zanneder… Kimi kaybetme karşısında çok aşırı tepki gösterir, hayata küser. Kaybetme karşısında dengeli bir tepki gösterebilmek zordur ama her şeyde olduğu gibi böyle bir durumda da en güzeli dengeli olabilmektir…

Sevgili Gençler… Ne biz mükemmeliz, ne de hayat. Aksine insan, pek hatalı ve hatta nankör olarak tarif edilmiştir. Hiç kimse hatadan münezzeh değildir. Hataları, bunlardan ders alarak ve hatalardan dönmek suretiyle kıymete çevirmek gerek. Kömürü elmasa çevirme meselesi…

Felsefe, insana kötü olan neyin varsa iyi ile değiştir der bırakır… “Oldu, çok kolaydı!” deriz biz de değil mi? Kendini değiştirmek en zorudur çünkü… Kendinde dünyayı değiştirecek gücü bulur veya hissedersin ama bir özelliğini değiştirmeyi hep ertelersin veya yapamazsın… (Buralar derin sular, konu çok dağılmadan yine konumuza bağlamak istiyorum.)

“Kaybetme” dersine iyi çalışırsak, hatalarımızı kabul edip tekrarlama riskini azaltırız. Kıymet bilebilmek için önce kıymet üzerine yeteri kadar düşünme mesaisini tamamlarsak, kayıplar olsa bile kazananlardan oluruz… Tarih bunlar ile doludur; “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır…!” sözü, tam da bu anlattıklarımı ifade etmektedir.

Gençlere çok önem veriyorum… Biz, nasıl ki herkes gibi bazı yollardan geçerek öğrendi isek, onlar da o yollardan geçerek öğrenecekler. Lakin iki husus; “bilgi” ve “paylaşım”, bu yolu çok daha kestirme, çok daha verimli hale getirir. Bu nedenle bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim.

Fakat Kime? Tabi ki isteyene, emek harcayana ve gönül verene. Gönül ister ki bir kişiye bile olsa yazımız fayda vere… Niyet fayda vermek olsun, gerisi hayr olsun diyor, selam ve sevgilerimi sunuyorum.

.

Emre Ali Kodan, PhDc

www.emrealikodan.com

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: