Twitter Facebook Linkedin Youtube

MENBİÇ’İN ALINMASI, KÜRT KORİDORU VE PKK’NIN ARTAN EYLEMLERİ

Menbiç deyip geçmeyin, küçük ama önemli bir yerdir.

Dört bin yıla yakın bir tarihi var, adı Aramice ki Hazreti İbrahim’in, Hazreti İsa’nın anadilidir, Manbac’dan geliyor, bugün söylesek Pınarbaşı diyebiliriz.

Ama su tatlısu kaynakları dışında bir de Halep’i doğuda Rakka’ya bağlayan kuzeyde Anadolu’ya taşıyan yolların kesiştiği bir nokta.

O kadar stratejik bir yer olmuş ki tarihte, mesela 1070’te Romen Diyojen, Alparslan’a Malazgirt ve Erciş’e karşı Menbiç’i teklif etmiş. O da kabul edebilirmiş eğer Bizans anlaşmayı bozup 1071’de Malazgirt’e hamle yapmasaymış.

Kabul edin ki ilginç, ama bu kadar tarih yeter.

Ama işte bu yüzden Menbiç IŞİD için de önemli idi, IŞİD’i ezmek için harekete geçen ABD öncülüğünde koalisyon için de.

Menbiç’in IŞİD’ten temizlendiği 12 Ağustos akşam üzeri saatlerde ilan edildi.

Buna en çok seks kölesi yapılmak dahil her türlü IŞİD barbarlığına en çok maruz kalan Menbiç’li kadınlar sevinmiş haliye; fotoğraflarda zorla giydirildikleri kara çarşafları yakarken, ne bileyim sigara yasağını delerken filan gülerken pozlanmışlar.

Menbiç operasyonu 31 Mayıs’ta ABD Merkezi Komutanlık (CENTCOM) koordinasyonu, komutası ve desteğiyle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) isimli cephe örgütü tarafından başlatılmıştı.

SDF aslında CENTCOM’un Türkiye’yi daha fazla çileden çıkarmamak için icat ettiği bir isim. Asıl kara desteğini YPG/PYD’den aldıklarını perdelemek için bazı Arap aşiretlerini de işe katarak oluşturdular.

Süreç 18 Mayıs’ta ABD Başkanı Barack Obama’nın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı arayıp 70 dakika kadar görüşmesiyle başladı.

Türkiye’nin Suriye sınırında 98 km boyunca tanımlanan Cerablus-Mare hattının IŞİD’den arındırılması, ama PKK/PYD eline geçmemesi ısrarı biliniyordu. Amerikalılar ise Menbiç’i almak için PYD’nin kara desteğine ihtiyaç duyduklarını ama sonra PYD’yi Fırat’ın Doğu yakasına çekeceklerini taahhüt ediyorlardı.

Türkiye’nin yapabileceği fazla bir şey yoktu. 24 Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi ile dört yıldır izlenen Suriye siyaseti karaya oturmuştu.

Ahmet Davutoğlu’nun görevi bırakacağı belli olmuş, ama Binali Yıldırım henüz Başbakanlığı resmen almamıştı.

Hava kuvvetleri Suriye’ye yaklaşmıyordu. Suriye, Irak ve İran sınırları Malatya’daki 2’inci Ordu’nun top, tank ve mekanize piyade birliklerinin üstünde kalmıştı. 2’inci Ordu sadece sınır güvenliğini değil, IŞİD ve PKK ile mücadeleyi de üstleniyordu. İki de küresel stratejiyi ilgilendiren rolü vardı: İncirlik üssü ve Malatya’daki Füze Kalkanı radarları…

Obama-Erdoğan görüşmesi işte bu arka planda yapıldı.

Hemen ertesi gün, 19 Mayıs’ta CENCTOM komutanı Orgeneral Joseph Votel Bağdat’ta Irak hükümeti, Erbil’de de Iraklı Kürt yetkililerle görüşmelere başladı Menbiç-Felluce ve Musul-Rakka kademeleriyle operasyon başlıyordu.

Votel 20 Mayıs’ta Suriye topraklarına geçti. Hala açıklanmamakla birlikte muhtemelen Kobani’de PYD’liler ve bazı Arap aşiret liderleriyle durum değerlendirdi.

Oradan 21 Mayıs’ta İncirlik’e ve Ankara’ya geçti. Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile görüştü. Türkiye’nin PKK ile PYD arasında fark görmediği bir kez daha anlatıldı kendisine.

22 Mayıs sabahı Votel henüz Ankara’dayken Türk gazetelerinde ilginç bir haber birinci sayfalardaydı. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal, tam da Votel Irak’ta iken meğer Ankara Akıncı üssünden F-16’ya atlamış, Balıkesir ve Diyarbakır üslerini teftiş ettikten sonra bizzat Kandil’deki PKK mevzilerini bombalamıştı.

Verilmek istenen mesaj açıktı: Türkiye, müttefiki ABD’nin Menbiç operasyonunda ihtiyaç duyduğu Suriye’deki PYD/PKK mevzilerine dokunmayacak, ancak onların da Suriye’ye takviyeye gidip gitmeyeceklerine bakmadan Irak’taki (ve tabii Türkiye’deki) PKK’yı vurmaya devam edecekti.

23 Mayıs’ta İzmir, Foça’da Efes-2016 askeri tatbikatı başladı. NATO üyesi ABD, İngiltere, Almanya ve Polonya’nın yanı sıra, Azerbaycan, Suudi Arabistan, Katar ve Pakistan’da katıldı. Ve ilk defa meskun mahalli işgal eden teröristlere karşı ortak harekat tatbikatı yapıldı.

26 Mayıs’ta MGK toplanacakken Fransız haber ajansı, kollarında YPG, hatta onun kadın kolu YPJ armalı Amerikan özel kuvvet komandolarını Suriye’de gösteren fotoğraflar yayınladı. Ankara bu kışkırtmaya kapılmadı. PYD’ye büro açtıran Fransa, Almanya, Çekya ve İsveç’i kınadı, ama ABD’den söz etmedi.

31 Mayıs’ta Menbiç operasyonu İncirlik’ten kalkan jetlerin de katılımıyla başladı; tek koşul, İncirlikten kalkan uçakların PYD’nin dahil olduğu mevzilere yönelik akınlara katılmamasıydı.

Menbiç harekatı o aşamaya dek fazla başarı elde etmeden devam ederken, Türk dış politikasında, Suriye siyasetini de kökten etkileyebilecek iki önemli gelişme oldu.

Önce 26 Haziran’da Roma’da Türkiye ve İsrail arasındaki normalleşme görüşmelerinin başarıyla tamamlandığı açıklandı.

Ertesi gün 27 Haziran’da ise Moskova’dan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kusura bakmayın” mektubunu kabul ettiği, Rusya ile de normalleşmenin başladığı açıklaması geldi. Kazak devlet başkanı Nursultan Nazarbayev’in arabuluculuğu ile 24 Nisan’da Taşkent’teki Şangay zirvesinde anlaşma sağlanmıştı.

Bu iki adım Türkiye’nin Suriye’deki sıkışmışlığının sona ereceği ihtimalini doğurdu.

Ertesi gün, 28 Haziran’da IŞİD İstanbul Atatürk Havalimanı’nı vurdu ve 45 kişiyi öldürdü.

On gün kadar sonra, 8 Temmuz’da, daha önce adı pek duyulmamış Tel Hamis Tugayları diye bir yasadışı örgüt, Nusaybin’in Suriye tarafındaki Kamışlı yakınlarında PKK’nın en üst düzey silahlı kanat şeflerinden olan Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin’i öldürdüklerini öne sürdü. Bu iddia hala tam olarak doğrulanabilmiş değil. Ancak Ankara’daki istihbarata göre Erdal Kandil’le Rojava arasındaki en önemli irtibattı ve muhtemelen Menbiç harekatından sorumluydu; muhtemelen ABD yetkilileriyle irtibat içindeydi.

15 Temmuz’da ordu içindeki bir cunta, hükümeti devirmek üzere bir askeri darbeye kalkıştı.

Darbe Cumhurbaşkanı, iktidarı ve muhalefet liderlikleri, ordu ve polisin devlete sadık kalan kesinleri ve en önemlisi sokağa dökülen halkın sayesinde bastırıldı. Darbeciler çoğu sivil 300’e yakın insana kıymışlar, ama yenilmişlerdi.

Darbeciler Cumhurbaşkanı ve Başbakanı kaçırtamamışlar, ama komuta kademesinin çoğunu esir almışlardı. İkinci Başkan Güler en çok hırpalanan isimlerdendi. Hava kuvvetleri Komutanı Ünal, gittiği bir düğünden ailesinin gözü önünde küçük düşürülerek kaçırılmıştı.

Darbe girişiminin harekat merkezi, daha bir süre önce Ünal’ın kalkıp Kandil’i bombalamaya gittiği Akıncı Üssü idi. Akıncı ve 2’nci Ordu bölgesindeki Diyarbakır’dan kalkan F-16’ları kullanan darbe girişimi hizmetindeki pilotlar, kendi ülkelerinin parlamentosunu, cumhurbaşkanlığını bombalamışlardı. PKK ile mücadele için Güneydoğu’da, 2’nci Ordu bölgesinde konuşlanan 5 bin kadar jandarma komandosunun Ankara’ya nakledilip kilit merkezleri işgali, son safhada görevine sadık kalan asker ve polislerce engellenmişti.

İkinci Ordu komutanı darbecilerle işbirliği suçlamasıyla tutuklanmıştı. ABD’ye iltica isteği reddedilen İncirlik Üssü komutanı da öyle.

NATO’nun ikinci büyük ordusunun 2 bin kadar subay ve ast subayı Ordu’dan atılmış ve tutuklanmıştı.

Ancak ertesi gün, daha bir kaç saat önce darbecilerden kurtarılmış Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ı arayan ABD’li silah arkadaşı Orgeneral Joseph Dunford geçmiş olsun deyip destek vermek yerine, İncirlik elektriğinin neden kesildiğini, uçuşların neden durdurulduğunu sormuştu.

Aslında Ankara ilk günden itibaren öfkeliydi. Suriyeli göçmenler için altı ayda dört kez Türkiye’ye taşınan Alman Başbakanı Angela Merkel, tıpkı Obama gibi üç gün sonra Erdoğan’ı arayıp “geçmiş olsun” demişlerdi. Batı’dan gelen darbe kınamaları “ama” diye başlıyor, hükümetin (ve muhalefetin) darbe girişiminin arkasında gördüğü Fethullah
Gülen hareketi zanlılarının kıyıma uğramasından endişe ile devam ediyordu. Oysa mesela Putin ertesi gün aramış “Amasız” destek vermişti.

TÜRKİYE’NİN SURİYE’DE SON SEÇENEĞİ

TÜRKİYE’NİN SURİYE’DE SON SEÇENEĞİ

Devam eden günlerde Ankara’yı daha da kızdıran gelişmeler oldu. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın Gülen’in iadesini isteyen 24 Temmuz tarihli New York Times makalesinin ertesi günü Gülen’in Batı’ya hep hizmet ettiği geri verilmemesi gerektiği makalesi yayınlandı. 27 Temmuz’da eski CIA yöneticisi Graham Fuller, Gülen’in darbeye karışmış olamayacağını, onun ılımlı İslam çizgisiyle “İslamın gelecekteki yüzü” olduğunu söyledi. 28 Temmuz’da ise Menbiç harekatından sorumlu CENTCOM komutanı Votel, Türkiye’nin kendisiyle irtibat halindeki görevlileri tutuklamış olmasından şikayet etti. ABD Milli İstihbarat Direktörü James Clapper ise Türkiye’nin kendileriyle bağlantılı isimleri hapse atmak suretiyle IŞİD’e karşı mücadeleyi engellediğini öne sürdü; sanki darbe girişimi olmamıştı. Orgeneral Dunford 1 Ağustos’ta Ankara’ya gelerek durumu toplamaya çalıştı ama pek başarılı olduğu söylenemez.

Erdoğan 9 Ağustos’ta darbe girişimi ardından ilk yurtdışı seyahatini Rusya’ya yaptı.

Tesadüf bu ya… Darbe girişimi ardından kanlı eylemlerini durduran PKK da o günden itibaren yine vurmaya başladı.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in Ankara’da “Rusya ile normalleşmeyi” övdüğü 12 Ağustos günü Menbiç’in IŞİD’ten temizlendiği ilan edildi.

Ankara buna memnundu, ama ABD’den PYD’yi derhal söz verdiği üzere Menbiç’ten dışarı ve Fırat’ın doğusuna çekmesini istiyordu.

İşin ilginci bu defa Pentagon da Türkiye’nin haklı olabileceğini, çünkü Menbiç’te nüfusun büyük çoğunluğunun Arap olduğunu söylüyordu; Kürtler ve Çerkesler azınlıktaydı.

Ankara şimdi ABD’den iki şey bekliyor: Gülen’in yargılanmak üzere Türkiye’ye varilmesi ve PYD/PKK’nın Menbiç’ten Fırat’ın doğusuna çekilmesi.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden 24 Ağustos’ta Türkiye’ye bekleniyor.

Bakalım o zamana dek bizi başka ne tesadüfler bekliyor?

.

Murat YETKİNHürriyet

sahipkiran Hakkında

Sahipkıran; 1 Aralık 2012 tarihinde kurulmuş, Ankara merkezli bir Stratejik Araştırmalar Merkezidir. Merkezimiz; a) Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunan; ülkemizin her alanda daha ileri gitmesi ve milletimizin daha müreffeh bir hayata kavuşması için elinden geldiği ölçüde katkı sağlamak isteyen her görüş ve inanıştan insanı bir araya getirmek, b) Ülke sorunları, yerel sorunlar ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına yönelik araştırma ve incelemeler yaparak, bu sorunlara çözüm önerileri üretmek, bu önerileri yayınlamak, c) Tespit edilen sorunların çözümüne yönelik ulusal veya uluslararası projeler yürütmek veya yürütülen projelere katılmak, ç) Tespit edilen sorunlar ve çözüm önerilerimize ilişkin seminer ve konferanslar düzenleyerek, vatandaşlarımızı bilinçlendirmek, amacıyla kurulmuştur.

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: