Twitter Facebook Linkedin Youtube

SURİYE TOPRAKLARINDA TAMPON BÖLGE OLUŞTURULMASI

Cesurhan TAŞ

Cesurhan TAŞ

IŞİD’in saldırıları sebebiyle Türkiye, Suriye’den kaçanları karşılamak üzere Suriye toprakları içerisinde bir tampon bölge oluşturulması fikrini gündeme getirdi. Yaklaşık 3 yıldır süren iç savaş sebebiyle 1.5 milyon Suriyeli sığınmacı Türkiye’de bulunurken ve çeşitli toplumsal sorunlara sebep olurken IŞİD ile mücadele sırasında yeni bir göç dalgasını Türkiye’nin soğurması ve sindirmesi kolay görünmüyor. Türkiye’ye sığınmacı akınının artması, ‘tampon bölge’, ‘insanî koridor’ gibi askerî müdahaleyi gerektirecek seçeneklerin daha yüksek sesle dile getirilmesine yol açtı.

Türk halkı, 1991’de Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali ve sonrasında yüzbinlerce Kürdün sınırlarından içeri girmesini kaygıyla hatırlıyor. Birçok sığınmacı soğuktan donmuş, çeşitli sebeplerle dağlarda ölmüş ve sadece Amerika’nın Kuzey Irak’ta güvenli bir bölge kurması üzerine Türkiye’ye yönelik sığınmacı akını sona ermişti.

Benzer şekilde bugün de, Suriye’de yaşanan iç savaşın geldiği nokta ve Türkiye’ye akın eden mültecilerin yüksek sayılara ulaşması nedeniyle, Suriye topraklarında bir tampon bölge oluşturulması fikri gündeme geliyor.

Uluslararası Hukuk Açısından Durum

Sözlük anlamıyla “Tampon Bölge” (Buffer Zone), düşman birlikleri, grupları ya da milletleri birbirinden ayırmak için oluşturulmuş ara bölgeye denmektedir. Tampon bölgeler, genellikle askerden arındırılmış bölgelerdir ve tarafsızdırlar.

Tampon bölgeler, karşıt gruplar arasında şiddet eylemlerini engellemek, göç akınını önlemek suretiyle emniyet ve asayişi tesis etmek, terörist saldırıların ve sızmaların önüne geçmek, doğal çevreyi korumak, yerleşim birimlerini sınai kazalardan ve felaketlerden korumak gibi çeşitli amaçlarla oluşturulabilir. Ancak bu yöntemi kullanmanın hukuki şartları ve yolları üzerinde genel bir düzenleme olmadığı gibi, yerleşik bir teamül de bulunmamakta.

Uluslararası tampon bölge uygulamalarına bakıldığında; çatışan taraflar arasında oluşturulan tampon bölge uygulamalarının tarafsız üçüncü bir otorite tarafından izlendiği ve denetlendiği görülmektedir. Üçüncü ve tarafsız birden fazla otoritenin bulunması, tampon bölgelerin kabul edilebilirliğini ve meşruiyetini sağlamakta, kalıcı çözüme daha hızlı ve sağlam ulaşılmasına, bu çözümün yasallığı ve kurumsallaşmasına daha fazla katkıda bulunduğu gözlemlenmektedir.

İsrail’in Gazze şeridinde oluşturduğu tampon bölge uygulamasında olduğu gibi, tek taraflı bir kararla oluşturulabileceği gibi, Birleşmiş Milletler veya NATO kararına dayanarak oluşturulan çok taraflı ve uluslararası bir karara dayanan tampon bölge uygulamaları da bulunmaktadır.

Uluslararası kabul görme kabiliyeti bakımından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararına dayanarak tampon bölge ilan edilmesi, ardından bir ülkenin, ülkeler koalisyonunun ya da NATO gibi uluslararası bir örgütün bu karara dayanarak harekete geçerek bu doğrultuda belirlenen bölgeyi kara, deniz ve havadan askerî araçlarla kontrol altına alması, yöntemsel olarak en uygun tampon bölge oluşturulması biçimi gibi duruyor.

BM Güvenlik Konseyi kararı bulunmadan da bir ülke, ülkeler koalisyonu ya da uluslararası askerî bir örgüt, tampon bölge ilan edebilir. Bu yönde birçok örnek de bulunuyor. Ancak bu durumda topraklarında tampon bölge ilan edilen ülkenin, BM’ye şikâyette bulunma ve uluslararası camiadan destek arama hakkı bulunuyor. Hatta askerî gücüne dayanarak tampon bölgeye karşı da koyabilir ve sıcak çatışma çıkarabilir.

Türkiye’nin Tampon Bölgeye İlişkin Tezleri ve Gerekçeleri

Türkiye’nin güney kara sınırları boyunca ulusal güvenliğine yönelik risk ve tehditler, son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde ciddi biçimde artmıştır. Türkiye içerisinde, Kuzey Irak’ta ve Kuzeydoğu Suriye’de silahlı PKK terör unsurları varlığını sürdürmekte ve çeşitli şiddet eylemleri gerçekleştirmektedirler. Suriye ve Irak’ta diğer terör örgütlerinin sayısı ve ortaya koydukları tehditlerde önemli artışlar görülmektedir. Nitekim bu nedenle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2170 (2014) ve 2178 (2014) sayılı kararlarıyla, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını teyit etmiş, bu ülkelerdeki terör faaliyetlerini kınamış, IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere 1373 (2001) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma çağrısında bulunmuştur.

Diğer taraftan Suriye’de, rejimin dördüncü yılına giren şiddet politikalarının insani, bölgesel güvenlik ve istikrar bakımından yol açtığı risk ve tehditler artmaktadır. Esed rejimi, sivillere yönelik eylemlerini ayrım gözetmeksizin ve her türlü ağır silahla sürdürmektedir. Ayrıca, iktidarını idame ettirebilmek amacıyla terör gruplarına destek vermekte, etnik ve mezhepsel aidiyetleri istismar etmek suretiyle toplumsal farklılıkları fiili çatışmaya dönüştürmeyi hedefleyen bir siyaset izlemektedir. Suriye rejiminin özellikle ülkemize yakın bölgelerde faaliyette bulunmalarını teşvik ettiği terör gruplarının, nüfuz arayışları çerçevesinde gerçekleştirdikleri eylemlerin neden olduğu güvenlik bunalımı derinleşmiştir.

Türkiye, anılan risk ve tehditleri artan oranda ve en fazla hisseden bölge ülkesidir. Bu çerçevede Türkiye’nin bu risk ve tehditlere karşı kayıtsız kalması beklenemez. Bugüne kadar Suriye kaynaklı saldırılarda çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Rejimin şiddet politikası ile terörist unsurların baskısı arasında sıkışan sivil halkın güvenli bir sığınak arayışı çerçevesinde ülkemize yönelme eğilimi devam etmektedir. Suriye’deki çatışma ortamının seyrine bağlı olarak göç hareketinin kapsamının genişleyerek kitlesel boyuta ulaşmış durumdadır.

Öte yandan, uluslararası hukuk uyarınca Türk toprağı kabul edilen Süleyman Şah Saygı Karakolu’na dönük güvenlik riski de artmıştır.

Diğer taraftan, Suriye sınırları içinde yaklaşık 3.5 milyon civarında Türkmen yaşamaktadır. Bu Türkmen varlığının güvenliği ve esenliği, Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Türkmen varlığının yok olma riski altında bulunması Türk kamuoyunda infiale yol açmaktadır.

Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin rejimin ve terör gruplarının gerçekleştirebileceği her türlü saldırıdan, ayrıca Suriye’deki belirsizlik ve kaos ortamından en fazla etkilenebilecek ülke konumunda olduğunu teyit etmektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atabilecek her türlü tehdide ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklar ve yetkiler doğrultusunda gerekli önlemlerin tespiti ve uygulanması lüzumu ortaya çıkmıştır.

Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye’deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı güvenliğin sürdürülmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında hasıl olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması, bu kuvvetlerin Hükümetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için, Anayasanın 92’nci maddesi uyarınca Hükümete bir yıl süreyle izin verilmesi, TBMM Genel Kurulun 02.10.2014 tarihli 2’nci Birleşiminde kabul edilmiştir. Bu konudaki 1071 sayılı karar aynı gün Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Tampon Bölgenin Fiziksel Koşulları

Türkiye ile Suriye arasındaki sınır bölgesi, Irak ve İran sınırlarında olduğu gibi sarp, dağlık ve kontrolü zor bir bölge değil. Oldukça düz ve ovalık bir yeryüzü şekli mevcut. Kurulması planlanan tampon bölge, öncelikle iki ülke arasındaki tarafsız bölgede olacaktır. Ancak iki ülke sınırları arasında yer alan tarafsız bölge, 300 ile 1000 metre arasında değişmektedir. Bu sebeple kurulacak tampon bölgenin en azından bir bölümü, mutlak surette Suriye sınırları içine sarkacak. Suriye’nin Türkiye sınırına birkaç kilometre uzaklıkta çeşitli yerleşim birimleri bulunmakta. Kurulacak tampon bölge, bu yerleşim birimlerinin işgal edilmesi, Türk askeri varlığının kontrolü altına alınması anlamına da gelecek. Bu şekilde kurulacak bir tampon bölge, minimum düzeyde Suriye toprağının kontrol altına alınması sonucunu doğurur.

Tampon bölgenin sınır boyunca ve sınıra paralel olması da şart değildir. Çeşitli şekilli bölgelerden oluşabilir. Lojistiği ve güvenliği açısından Türkiye sınırlarına yakın bölgelerde olması, çok önemli ancak şart değil. Kontrol edilebildiği oranda Suriye’nin iç bölgelerinde de kurulabilir. Sınıra paralel veya dik, çeşitli şekillerde bölgeler oluşturulması mümkün. Burada esas olan lojistiği ve güvenliğinin rahatlıkla sağlanabilmesi.

Tampon bölgenin kurulması kadar, korunması da önemlidir. Tampon bölge bir kez kurulduğunda, burası sadece dikenli tellerle çevrilerek askeri devriyeler tarafından korunmayacak. Hem havadan hem de karadan yoğun bir koruma gerekecek. Ciddi bir kara kuvveti, hava füze sistemleri ile hava taarruz ve savunma uçak ve helikopterler gerekecektir. Hatta tampon bölgenin bulunduğu hava sahasının uçuşa yasak bölge ilan edilmesi bile sağlanacaktır.

Tampon Bölge İlanının Olası Sonuçları

Tampon bölge uygulamasının bir çok askeri, siyasi ve iktisadi sonucu olacaktır. Son zamanlarda Libya’da, Kosova’da ve Kıbrıs’ta tampon bölge uygulamaları yapıldı. Libya’daki uygulama ile Kaddafi rejimi devrildi, ancak yeni bir düzen kurulamadı. Kosova uygulamasında Yugoslavya dağıtıldı, yeni bir devlet olarak Kosova devleti kuruldu. Kıbrıs’ta iki kesim arasında bir tampon bölge zaten var. Irak’ta ilk Irak İşgali’nden itibaren tampon bölgeler kullanıldı, daha sonra Kuzey Irak’ta Türkiye, bu tampon bölgeyi fiili durum haline getirerek ülkenin kuzeyine sürekli askeri operasyonlar düzenledi. En vahim örnek ise, İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı tampon bölge; Filistinliler açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkum edildi.

Tampon bölgenin Suriye tarafında kurulması ve uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ile Esed rejiminin muhaliflere ve özellikle sivillere karşı katliam silahı olarak kullandığı varil bombaları elinden alınmış olacak. Bu sayede ılımlı Suriye muhaliflerine alan açılacaktır. Esed rejimi ve IŞİD gibi terör örgütleri arasında sıkışarak neredeyse tükenme noktasına gelen Suriye muhalifleri, bu sayede yeniden can bulmuş olacak.

Tampon bölge uygulaması, insani yardım için hayati rol oynayacak. İnsani yardımların yanında sınırdaki hareketlilik, bölgede terör örgütlerine katılım ve kaçakçılık, büyük oranda kontrol altına alınmış olacak.

Türkiye, tampon bölge oluşturulması ile merkezi Türkiye’de bulunan Suriye Ulusal Konseyinin isteklerine destek vermiş olacak. Batı tarafından da tanınan Suriye Ulusal Konseyi, 2011 yılından bu yana Suriye’nin kuzey ve güneyinde uçuşa yasak bölgelerin oluşturulmasını talep etmekteydi.

Diğer taraftan Suriye’de tampon bölge oluşturulmasına PKK gibi bölücü ve yıkıcı gruplar, şiddetle karşı çıkmaktalar. PKK, Türkiye’deki genç Kürtçülere, Suriye’nin kuzeyinde İŞİD’e karşı verilen mücadeleye katılmaları çağrısında bulunuyor. PKK’nın önde gelen isimlerinden Duran Kalkan, Türkiye’yi IŞİD ile iş birliği yapmakla suçluyor. Duran Kalkan, Fırat Haber Ajansına; Ankara’nın Suriye ve Irak’a doğru topraklarını genişletmeyi amaçladığını ve IŞİD’e silah ve cephane desteğinde bulunduğunu söylüyor. Bölücü gruplar için tampon bölge, Türkiye’nin sınırlarını genişletmesi anlamına geliyor.

PKK yöneticisi Murat Karayılan ise; Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde tampon bölge oluşturma talebinin gerçekleşmesi durumunda, çözüm sürecinin biteceğini savunuyor. Karayılan, Fırat Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada tampon bölge uygulamasının Kürt bölgesinin işgali demek olduğunu iddia ederek “Türk Ordusu’nun kalkıp da ‘tampon kuruyorum’ diye Rojava’yı işgal etmeye kalkışması, tüm Kürt halkına karşı yeni bir savaş başlatma anlamına gelir.” ifadelerini kullanarak Suriye’nin kuzeyinde hükümetin oluşturmak istediği tampon bölgesinin yeni bir direnişe yol açacağını savundu. Karayılan; “O vakit zaten çözüm süreci diye bir şey kalmaz. Eğer gerçekten bahsedilen bir tampon bölge oluşturmaksa, bu, çok tehlikeli bir şey olur. Tampon demek Kürdistan’ın işgali demektir. Bu, yeni bir direniş dönemine yol açar. Yani Türk Ordusu’nun kalkıp da ‘tampon kuruyorum’ diye Rojava Kürdistanı’nı işgal etmeye kalkışması, tüm Kürt halkına karşı yeni bir savaş başlatma anlamına gelir. O vakit zaten çözüm süreci diye bir şey kalmaz. Türkiye’nin Kobanê direnişine karşı yaklaşımı, hem onun çözüm sürecine, hem de IŞİD’e karşı gerçek tutumunu ortaya çıkaracaktır. Bu bakımdan Türkiye’nin netleşecek yeni tutumu önemlidir.” şeklinde konuşarak şiddetle tampon bölge oluşturulmasına karşı çıkmaktadır.

.

Cesurhan TAŞ

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Kaynaklar:
1-http://www.iktibasdergisi.com/karayilan-tampon-bolge-cozum-surecini-bitirir / # sthash. yXVLcGRN.dpuf
2- Elaine B. Sharp (ed.), Culture Wars and Local Politics (Lawrence: University of Kansas Press).
3-United Nations Web page regarding its mission in Cyprus, at http :// www. un. Org / Depts / dpko/missions/unficyp/background.html.
4- Edward D. Goldberg, Coastal Zone Space: Prelude to Conflict? (Paris: UNESCO, 1994).
5 -Sydney D. Bailey, “Nonmilitary Areas in UN Practice,” The American Journal of International Law, Vol. 74, No. 3 (July 1980), pp. 499-524.
6-02.10.2014 tarihli T.C. Resmi Gazete

Cesurhan Taş Hakkında

Cesurhan TAŞ: (Ankara) 1974 Anamur doğumludur. ODTÜ İ.İ.B.F, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü mezunudur. İngilizce, Arapça ve Rusça bilmektedir. Devlet yapısı, kamu yönetimi, mali yönetim, kalkınma ekonomisi, bölgesel kalkınma ve kamu hukuku alanlarında çalışmaları bulunmaktadır. Yörük ve Türkmen kültürü üzerine de araştırma ve inceleme çalışmaları yapmaktadır.

Yorumlar (5)

  1. Kursun Yusuf dedi ki:

    Tampon Bölge' ye en çok kürtler karşı çıkıyor…Tampon Bölge oluşmasına rağmen göçler durmayacak belli…AB ülkemizin iç meselesi İDİ. Şimdi Suriye İç Meselemiz oldu…

  2. Gülseren Elay dedi ki:

    Çok etkileyici bir yazı olmuş ,tampon bölge fikri mantıklı ,yazıda bölgedeki Türkmenlerin durumunun gözardı edilmemesi yazıyı daha da değerli kılmış.Rakamsal veriler çarpıcı,eline sağlık arkadaşım.

  3. Mustafa Selman dedi ki:

    Cesurhan hocaya teşekkür ederim.Güzel bir analiz olmuş.

  4. Ayfer Türkmen dedi ki:

    Güzel anlatmışsınız da Türkiye çok gönülsüz bu işe.Esiyoruz gürlüyoruz ama yağmıyouz.Her şey lafta.

  5. Musa Tuna dedi ki:

    Güzel bir analiz.Yazar arkadaşa teşekkür ediyoruz.Türkiyenin hiç bir şekilde başka bir ülkeye girmesine taraftar değilim.iyi çalışmalar

Yorum Ekleyebilirsiniz


%d blogcu bunu beğendi: