Twitter Facebook Linkedin Youtube

ANKA’NIN DÜŞÜŞÜ, BİR YIKILIŞ HİKÂYESİ – 3

hilmi gul

Hilmi GÜL

Üçüncü Bölüm (1. Bölüm için buraya, 2. Bölüm için buraya tıklayınız)

II. Abdülhamit gibi güçlü bir padişah, nasıl tahttan indirilebildi? Abdülhamit Han’ın en büyük zayıflığı, kendisine yapılan suçlamalarla tezat oluşturacak şekilde, kurduğu eğitim kurumlarından mezun olmuş yeni bürokrat ve subay kuşaklarına sadakat aşılayamamış olmasıydı. Eğer böyle bir durum olmasaydı, belki yine İttihat ve Terakki diye bir cemiyet kurulurdu ama bu cemiyet asla Sultan’ı tahttan indiremezdi. Nitekim İttihat ve Terakki ile onun nevîsi pek çok teşkilat, defalarca darbe girişiminde bulunmuş, ama hiçbirisi muvaffak olamamıştı.

Abdülhamit karşıtı sıradan bir cemiyet olan İttihat ve Terakki, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti mensuplarının ve Edirne ile Manastır’da bulunan subayların katılımıyla güçlenmişti. Ekim 1907’de gerçekleşen bu katılımın üzerinden çok fazla geçmemişti ki, Haziran 1908’de Reval Görüşmeleri’ni bahane eden askerler, Makedonya’da dağa çıktılar. Sultan Abdülhamit, olayları bastırmak için birkaç girişimde bulunsa da, kısa sürede darbecilerin taleplerini kabul etti. 23 Temmuz 1908 gecesi, Kanun-u Esasi’nin tam olarak uygulanacağını, meclisin toplanacağını ilan etti.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, görünüşte başarıya ulaşmıştı, ama gerçekte pandoranın kutusunu açmıştı. Bütün dengeler altüst olmuştu ve devletin her yanından ayrı bir ses yükseliyordu. Henüz 20 ila 30’lu yaşlarda olan darbecilerse ne yapacaklarını bilemez haldeydiler. Yönetimi, mevcut hükümete devredip geriye çekildiler ama gölge yönetim de kâr etmedi. Darbeden henüz bir yıl geçmişti ki, İstanbul’da inanılmaz bir ayaklanma başladı. Osmanlı, tarihinde ilk kez rejim karşıtı bir ayaklanmayla karşılaşıyordu. Üstelik ayaklananların, şeriatın geri gelmesi gibi tuhaf istekleri vardı. İsyancılar o kadar ileri gitti ki; İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri, İstanbul’dan kaçmak zorunda kaldılar.

Bu ayaklanmayı kimlerin desteklediği ve aslında neyi amaçladığı büyük bir tartışma konusudur. Bir taraftan ilk irticai ayaklanma olarak kabul edenler olsa da, sultanı tahttan indirmek isteyen, aralarında Prens Sabahattin gibi isimlerin bulunduğu, aslında dinle hiçbir ilgisi bulunmayan bir kesimin ayaklanmayı kışkırttığını savunanlar da var. Ancak bugün tarihçilerin çoğunluğu, bu ayaklanmanın Abdülhamit Han’la hiçbir ilgisinin bulunmadığı konusunda hemfikirdir. Sonunda, Osmanlı ordusunun bir parçası olan Hareket Ordusu, İstanbul’u işgal etti. Bir mahkeme kurdu ve ayaklanmacılardan bir kısmını idam etti. Ayaklanmadan padişahı sorumlu tuttu ve Abdülhamit Han’ı “sizi halk istemiyor” diyerek tahttan indirdi. 1909’da yaşanan bu olaylara benzer ordu müdahaleleri, Türk siyasal hayatında daha pek çok kez yaşanacaktı.

Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle Osmanlı, yıkılana kadar bir daha istikrarlı bir dönem yaşamadı. Darbeyi yapanlar, Abdülhamit düşmanlığında birleşse de, aslında diğer hiçbir konuda hemfikir değildi. 1909 ve 1913 yılları arası, siyasi çekişmelerle geçti. Bu siyasi çekişmelerin Osmanlı’ya bedeli ağır oldu. Bütünüyle siyasete bulaşmış Osmanlı ordusu, Balkan devletlerinin düzensiz birlikleri karşısında perişan olmuştu. Daha dün Osmanlı tebaası olan Bulgar ordusu, başkent sınırına ulaşmış, Edirne’yi işgal etmişti. Bu duruma daha fazla seyirci kalamayan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Babıali baskınıyla yönetime resmen el koydu. Balkan Savaşları’ndan büyük dersler çıkaran(!) Cemiyet, bir yıl sonra devleti Dünya savaşına soktu ve Osmanlı, bu savaşın sonunda yıkıldı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, elbette darbeyi Osmanlı yıkılsın diye yapmamıştı. Ancak Abdülhamit’in iktidarını ortadan kaldıranlar, yerine yenisini koymaya muktedir değildiler. Abdülhamit, saltanatı boyunca daima politika yaparak kazanmaya çalışmış, asla savaş yoluna gitmemişti. Bu, onun siyasetinin en temel kuralıydı. Askerler dağa çıktıklarında da, Hareket Ordusu İstanbul’a girdiğinde de hiçbir zaman askeri askerle çatıştırmayı düşünmedi. Olayları, diyalogla bastırmaya çalıştı, olmayınca da şartları zorlamadı. Oysa hayatları boyunca askeri eğitim görmüş paşalar, yönetimi devralınca siyasetin temel dinamikleri değişmişti. Değişen dinamikler, devleti dünya savaşına sürükledi. Dünya savaşı, Osmanlı’nın ve temsil ettiği medeniyetin sonu oldu. -SON-

.

Hilmi GÜL

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

__________________________

FAYDALANILAN KAYNAKLAR

AHMAD, F., Modern Türkiye’nin Oluşumu, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2012.

AKŞİN, S., Kısa Türkiye Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2013.

DAVIDSON, R. H., Reform in the Ottoman Empire 1856-1876, Gordion, Appendix A., New York, 1973.

DEVEREUX, R., The First Ottoman Constitutional Period: a Study of the Midhat Constitution and Parliament, Johns Hopkins Press, 1963.

ERDEM S., “Sultan II. Abdülhamit Devri (1876-1908) Osmanlı Devleti’nde Bayındırlık Faaliyetleri”, T.C. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Doktora Tezi, Diyarbakır, 2010.

GOLDBERG, V., “When the Shooting Started”, Smithsonian Magazine, Ekim 2004, http://www.smithsonianmag.com/history-archaeology/When_the_Shooting_Started.html.

KARPAT, K. H., Türk Demokrasi Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2013.

LEWIS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998.

MCCARTHY, J. A., Muslims and Minorities: The Population of Ottoman Anatolia and the End of the Empire, New York University Press, 1983.

ORTAYLI, İ., İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2013.

SANDER, O., Siyasi Tarih-İlk Çağlardan 1918’e, İmge Kitabevi, 2007

ZÜRCHER, E. J., Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, 2012.

Yorumlar (2)

  1. Ömer Akdağ dedi ki:

    Hilmi, tebrik ediyorum. Güzel bir tahlil olmuş. İleride daha güzel olacağına kaniyim.

  2. Hilmi Gül dedi ki:

    Ömer Hocam çok teşekkürler memnun oldum.

Hilmi Gül için bir cevap yazın Cevabı iptal et


%d blogcu bunu beğendi: