Twitter Facebook Linkedin Youtube

MISIR, MURSİ VE SONRASI

Cesurhan TAŞ

Cesurhan TAŞ

Bundan böyle, Mursi sonrası bir Mısır kendisini daha yoğun bir şekilde Suudilerin öncülüğündeki muhafazakâr kampta konumlandıracak, Suriye’deki kriz karşısında daha iddialı bir rol üstlenecek, İsrail’e daha büyük bir güvence sağlayacak ve bölgede herhangi bir şekilde yeniden kamplaşma konusunda ABD ve İsrail’in kaygılarını giderecek daha büyük bir teminat sağlayacaktır. Başka bir ifadeyle, henüz yeniden yapılandırılmamış olan Mısır silahlı kuvvetlerinin savunucusu olduğu statükonun restore edileceği yeni bir süreci yaşayacaktır.

******

1-MURSİ DEVRİLDİ

Mısır’da yaklaşık bir yıldır iktidarda bulunan Muhammed Mursi, 3 Temmuz askeri darbesiyle iktidardan düşürüldü. Darbeyi yapan da Mısır ordusu. Kimileri Mısır’da orduyu demokrasinin savunucusu olarak görürken kimileri de ordunun demokrasiyi katlettiğini söylüyor. Ilımlı İslam modelinin Mısır ayağını oluşturan İhvan-ı Müslimin hareketinin desteklediği Muhammed Mursi’nin iktidardan uzaklaştırılması, Mısır’ı, Türkiye’yi ve Ortadoğu coğrafyasını nasıl etkiler? Bu konuda oldukça farklı görüşler var. Tahrir-Taksim meydanları arasında ilişki kuranlar olduğu gibi aralarında hiçbir benzerlik bulunmadığını söyleyenler bulunmakta. Ortadoğuda yaklaşık 10 yıldır uygulanmakta olan “Ilımlı İslam Modeli” üzerin kurulu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) başarısızlığa mı uğruyor şeklinde sorular insanların kafalarında oluşmaya başlamış görünüyor.

En başından yanlış anlaşılmalara mahal vermemek adına ortaya koyalım ki bir ordunun seçimle gelmiş meşru bir cumhurbaşkanını görevden alması bir askeri darbedir. Mısır’da olan da tam bir askeri darbedir. Demokrasilerde asla meşru görülemeyecek bir eylemdir.

Türkiye, Mısır’da ordunun yönetime el koymasını çok açık bir şekilde kınayan ülkelerden birisi oldu. Bu durum, Mısırlı yetkililerin Kahire’deki Türk Büyükelçisini çağırarak taraf tutmamaları konusunda uyarmalarına yol açtı. Diğer taraftan, Mursi’nin devrilmesinden hemen sonra Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt, Mısır’a 12 milyar dolarlık yardım yapma sözü verdiler. Çünkü Suudi Arabistan ve BAE, İhvan-ı Müslimin’e derin bir şekilde düşmanlar. Bu ülkeler, İhvan-ı Müslimin’i kendi monarşilerinin gücünü zayıflatacak yıkıcı bir örgütlenme olarak görüyorlar. Görünen odur ki; Orta Doğu’da başını İran’ın çektiği ittifakla Suudi Arabistan’ın liderlik ettiği ittifak arasında yeni bir soğuk savaş var. Bu yüzden, Türkiye darbeye karşı çıkarken Suudi Arabistan ile BAE, ordunun müdahalesinden hemen sonra yeni yönetim ile taraf olmuşlardır. (1)

Katar ve Türkiye, Muhammed Mursi’nin Mısır’daki İhvan-ı Müslimin iktidarına sadece bir yıl içinde yaklaşık 10 milyar dolar yardımda bulundular. Katar, olup bitenleri etkilemeye ve İslami hareketleri desteklemeye çalışıyor. Bu anlamda, yeni fay hatları ortaya çıktı. Bir tarafta darbeyi destekleyen Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt; öte tarafta ise Mursi’nin İslami yönetimini destekleyen Türkiye ve Katar. (2)

Mısır’daki darbe, beklenen olay olmakla birlikte, İhvan-ı Müslimin hükûmetini şaşkına uğratmışa benziyor. İhvan-ı Müslimin taraftarları, ordunun ülkedeki nüfuzunu kaybettiğine inandıklarından dolayı, kendilerinin Mısır üzerinde topyekûn hâkimiyet tesis ettikleri zehabına kapılmış görünüyorlar. Bu körlük ve yanılsama, ölümcül bir sonuca yol açtı ve Mursi devrildi. Aslına bakarsak, Mısır ordusunun Mısır siyaseti ve toplumu içindeki önemli rolünü bırakmaya hiç niyeti yoktu ve İhvan-ı Müslimin’in seçim zaferini kabullenmeye razı olmaları, iktidarı paylaşma şartına bağlıydı.

2-BÖLGE ÜLKELERİNİN TUTUMU

Katar, Arap ayaklanmaları sürecinde sahip olduğu muazzam serveti ve medya imparatorluğunu bölgede süper bir güç olmak için kullandı ve kullanıyor. Suudi Arabistan gibi bir ülkenin bölgede lider rol üstlenmek için planlar yapması oldukça doğal, fakat Katar gibi nüfusu 200.000’den az olan küçük bir ülke için bu çaba dikkat çekici görünüyor. Körfez yarımadasındaki bu küçük ülke, sahip olduğu muazzam petrol ve akaryakıt zenginliği sayesinde bölgenin merkezi güçleri arasında boy gösterebilir duruma geldi. Bununla birlikte Katar, uzun süredir ekonomik zenginliğini ve el-Cezire gibi bir medya imparatorluğunu kullanarak bölgesel bir güç olma adına itibarını kuvvetlendirmekte epeyce başarılı da oldu. Katar, geçen süre zarfında özellikle Arap ayaklanmalarında pragmatik bir diplomasiye bağlı kaldı. İran – ABD veya Filistin – Siyonist Rejim gibi kutuplaşmalarda iki tarafla da sıkı bağlar kurdu. Bir bakıma, “sıfır problem” dış politikasını başarılı bir şekilde ifa etmede Türkiye’yi geçmiş oldu. (2)

Katar, İhvan-ı Müslimin rejimlerine destek olmada diğer Körfez ülkelerinin aksine hızlı davrandı ve desteğini 18 milyar dolara çıkardı. Bununla birlikte Katar, İslami kesimlere akıttığı para sayesinde Hamas’ı Suriye’den uzaklaştırmayı başardı.

Katar’ın İhvan-ı Müslimin hareketini bu denli sahiplenmesi, başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere Körfez’deki diğer komşularında huzursuzluk yaratmış gibi görünüyor. Körfez monarşileri de İhvan’ın bölgede yükselişine oldukça temkinli ve tedirgin bakıyorlar. Kimilerine göre İhvan, onlar için İran’dan daha büyük bir tehlike arz ediyor. BAE’de Islah Hareketinin bir kısım üyelerinin rejimi devirmek suçlamasıyla tutuklanması buna örnek teşkil ediyor.

Katar’ın Körfez’de İhvan’a hamilik etme ve diğer Körfezli partnerleri arasında izlediği denge siyaseti, bölgedeki eski pragmatik tavrında bir açılım yaptığı izlenimi veriyor. Körfez, Mısır ile birlikte yeniden İran’a karşı cephe oluşturmaya başlıyor. Suudiler şimdi en büyük sponsor durumunda. Darbenin hemen arkasında Mısır’a sekiz milyar dolarlık bir finansman sağladılar. Arap dünyasının hâkimiyeti için krallıklarının geleneksel mücadelesi uyanışa geçen Suudiler, yaşanan büyük yenilikten son derece memnuniyet duyuyorlar: Yani büyük rakamlar ve El Cezire’nin ideolojik matkabı aracılığıyla, İhvan-ı Müslimin’in öncülük ettiği bütün devrimleri destekleyen Katar’ın oyunun dışında kalması, bu ülke yönetiminde büyük bir mutluluk yaratmış gibi. Katar, yedi milyar dolarlık bir rakamla Hamas’ı da finanse etti ama bu yatırım artık işe yaramıyor: Gazze’nin bu örgütü, Sina’da onu rahat bırakmayan ve Mısır’a silah ve insan taşımasına artık izin vermeyen Mısır’ın yeni askerî hükümetinin darbelerine maruz kalıyor.

3-YENİ TÜRK MODELİ MISIR’DA İŞE YARAMADI MI?

Mısır’da darbe sonrasında, Mısır ordusunun, kamu düzeninin koruyucusu ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı vatanın savunucusu gibi görevlerinin yanı sıra, geleneksel olarak ülkedeki en büyük holding olarak faaliyet göstermeye devam edeceği tahmin ediliyor. Bu model, aslında eski Türk modelidir. Eski Türk modelinde demokratik yollarla seçilmiş hükümetin ülke üzerindeki genel kontrolü, Atatürk’ten kalma geleneğin devamı olarak laik devletin emanetçisi sıfatıyla orduya verilmiş olan yetkilerle sınırlandırılıyordu. Türk ordusu, Mısır ordusu gibi devasa bir ekonomik güce sahipti ve muhtelif zamanlarda Türk siyasetine müdahale etti. Sadece Necmettin Erbakan liderliğindeki İslami eğilimli hükümeti değil, 1960’ta laik Menderes hükümeti gibi istemediği hükümetleri devirdi. Tabii ki amaç, cami ve devlet arasındaki ayrımı korumaktı ama görüldüğü üzere bunun ötesine geçildi. AK Partinin yükselişi, İslamcı olmamasına rağmen İslami bir hükümet kurmadaki başarısı ve bununla beraber Türkiye’nin ekonomideki yükselişi ve de ordunun gücünün önemli ölçüde azalması sonucunu doğurdu. Ancak bugün bile, özellikle Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetinin ılımlı İslam’dan İslamcı bir yaklaşıma kaydığı şüphesi altında zor zamanlar geçirdiği göz önünde bulundurulduğunda, Türk ordusunun ülkede hafife alınacak bir güç hâline geldiği sonucuna varmak için çok erken. (3)

İktidara geldiklerinden beri AK Partinin deneyimini sürekli öven İhvan-ı Müslimin için Gezi Parkı eylemleri, en kötü zamana denk gelmiş gibi görünüyor. İhvan-ı Müsliminin uygulamalarını haklı göstermeye katkı sağlayan Türkiye’nin başarı hikâyesindeki eksikliğin ortaya çıkmasıyla şu an İhvan-ı Müslimin, çok sert eleştirilerle karşı karşıya kalıyor. Mısır’daki liberal muhalefet, “Yeni Türk Modeli”nin gerçek yüzünü göstermek ve başarısızlıklarını İhvan-ı Müslimine karşı kullanmak için bu fırsatın üstüne atladığı gözlemleniyor. Liberal kesimler, bastırmada uygulanan şiddeti Mübarek rejimi dönemindeki en kötü zamanlara benzettiler ve Türkiye’deki iktidar uygulamasının katılaşması ve “eğer Mursi, başkanlığının sonuna kadar giderse Mısırlıları ne bekler?” sorusu arasında bir paralellik kurarak topu İhvan-ı Müslimin partisine bir nevi geri gönderdiler.

Mısır’daki Selefiler için Yeni Türkiye’nin deneyimi ve özellikle de İslam’ı ve modernliği birlikte uygulama girişimi, tam bir sapkınlık anlamına geliyor. Onlar için “ Yeni Türk Modeli”nin sorunlarla karşılaşması şaşırılacak bir durum değil ve kendilerinin siyasi çizgisini de hiçbir şekilde etkilemiyor fakat Müslüman kardeşler için durum farklı. Son on yılda çok sayıda Mısırlı, Türkiye’ye gitmeyi alışkanlık hâline getirdi fakat şimdi o ülkeye yine gidersek can güvenliğimiz tehlikede olur mu endişesi taşımaya başladılar. Önümüzdeki Ramazan tatili vesilesiyle Türkiye’ye seyahat etme çağrısında bulunan Türk turizm şirketlerinin bugün daha fazla reklam yapması manidardır. Önceden Türklerin bu tür yollara başvurmaya ihtiyacı yoktu. Fakat ihtiyatlı olmakta ve Türkiye’nin popülaritesindeki irtifa kaybıyla ilgili nihai bir karar vermekten kaçınmakta fayda mülahaza edilmekte. (3) Çünkü son yıllarda Türkiye’nin kazanmış olduğu sempati, Mısır’da bir gecede yok olacak değil elbette. Türk yumuşak gücü zaten zamanla etkinlik kazandı ve Mısır kamuoyunun tamamında Türkiye ile ilgili olumlu vizyon devam ediyor. Türk dizilerinin Arap dünyasındaki muazzam popülaritesinin ve seyahat çılgınlığının bunda büyük etkisi var. Kalite ve fiyat ilişkisinin uygun olması hasebiyle Türk ürünleri, Mısır’da çok seviliyor. Çok sayıda Mısırlı için ulaşılmaz olan Avrupalı ürünlerden düşük olan fakat Çin veya Mısır ürünlerinden çok daha üstün olan Türk ürünleri, fiyat olarak da cazip geliyor. Bu “made in Turkey” ürünlerin günlük hayatta tüketilmesi, Türkiye’nin imajını olumlu yönde etkiliyor. İstanbul’un tipik manzaralarını gösteren birçok Mısır dizisi, filmi ya da müzik kliplerinin Türkiye’de çekilmesi, yine bu imajı güçlendiriyor.

Eski Türk modeli, neredeyse 80 yıl boyunca kendi mecrasında işlerliğini sürdürdü. Bu yüzden AK Parti’nin yükselişinin, bu modelin çöktüğünün ispatı olarak görmek ne derece doğru olur tartışılır. Bu modelin Mısır’da, ülkenin özel şartlarının gerektirdiği düzenlemeler ve uyarlamalarla beraber hâlâ işe yarayabileceği öngörülüyor. Yeni Mısır anayasasının, Türkiye’de yapıldığı gibi cami ve devleti tamamen ayırmaktan kaçınırken, orduya Türk ordusunun parlak dönemlerinde sahip olduğu gücü vereceği tahmin ediliyor. Bu güç, bir taraftan aşırı İslamcılarla uğraşırken diğer taraftan ılımlı Müslüman unsurlara yeni bir rol çizebilir, Hıristiyan azınlığın ve kadınların haklarını korur ve Mısır’ın bölgesel ve uluslararası yükümlülüklerine riayet edebilir. Bu, “eski” Mübarek rejiminin yeniden dirilmesi olarak görülebilir ancak yine de son derece önemli bir açıdan farklılık gösterecektir. Mübarek’in ve akabinde İhvan-ı Müsliminin devrilmesinden sonra ordu da dâhil olmak üzere Mısır’da kim başa geçerse geçsin, meydanların yeni oyuncusu olan Mısır halkının artık çantada keklik sayılamayacağının farkına varılması gerekmektedir.

4-MISIR’DAKİ DARBENİN MUHTEMEL YANSIMALARI

Mısır’da yönetimi askerin devralması, Arap dünyasının en büyük ülkesini, açık jeopolitik sonuçları olan yeni ve belirsiz bir politik ortama sokacaktır. Cevap bekleyen birçok soru var ve bunların arasında askeri yönetimin süresi, seçimle başa gelecek yeni bir sivil hükümete ne zaman geçileceği, Mursi taraftarlarının tepkisi ve darbeden sonra ortaya çıkacak olası şiddetin seviyesiyle ilgili kaygılar mevcut.

Mısır’da dış politika gündemini İhvan-ı Müsliminin belirlediği geçen bir yıllık sürede Mursi’nin dış politikasını gözden geçirmek öğretici olacaktır. Başından itibaren Mursi, “bağımsız” bir çizgi benimsemeye çalıştı ve Batılı güçlere onların çıkarları doğrultusunda koyun gibi itaat etme devrinin bittiğini söyledi. Mısır artık kendi çıkarları doğrultusunda hareket edecekti.(4)

Bu yeni yönelimin bir sonucu olarak geçen Ağustos ayında Mursi, Bağlantısızlar Zirvesi’ne katılmak için Tahran’a gelmiş ve burada Esed rejimine karşı savaşan Suriye halkıyla dayanışma çağrısı yapıp İran, Türkiye ve Suudi Arabistan’ı içeren bir “Suriye dörtlüsü” oluşturmayı teklif etmişti. Suudiler bu teklife hiç ilgi göstermediler ve dörtlünün geçen yıl Kahire’deki toplantısını boykot ettiler. Kahire’nin iki ana finansal destekleyicisi Suudiler ve Katarlılar, Mursi’nin başlangıçtaki İran İslam Cumhuriyeti’yle diplomatik yakınlaşma fikrini asla ciddiye almadılar ve iyi karşılamadılar.

Sonuç olarak, çatışan öncelikler arasında sıkışan Mursi, Tahran ve Kahire arasında doğrudan uçuşların başlaması veya İranlı turistlerin vize işlemlerinin kolaylaştırılması konularında bir anlaşma sağlamaya çalıştı. Sonrasında ise yavaşça Suriye meselesindeki dörtlü fikrinden uzaklaştırılarak Suudiler lehine olan uzlaşmaz bir pozisyona doğru çekildi. Bu yeni politikanın yansımalarından biri, Kahire’deki Suriye elçiliğini kapatma kararıydı ki aynı tarihte Suudi Arabistan da Mısır’a yüklü bir kredi vermişti.(4)

İsrail ve Arap-İsrail ilişkilerinin geleceğiyle ilgili olarak, Camp David anlaşmasının sürdürüleceğine ve Gazze’deki Filistinlilerin kazdığı sınır tünellerinin kapatılacağına dair taahhüdüne rağmen, Mursi hiçbir zaman ABD ve İsrail’in güvenini kazanmayı başaramadı. Batılı güçler ve İsrail, Mursi’nin niyetinin, İhvan-ı Müsliminin geçmişte ihanet olarak kabul edip karşı çıktıkları anlaşmaları reddetmeden önce kendi gücünü iyice pekiştirmek olduğundan hep şüphe etti. Şüphesiz Mursi’nin düşüşü, onun İran’a karşı olumlu yaklaşımından ve dış politikadaki gizli kapaklı tutumundan korku duyan Washington ve Tel Aviv tarafından dış politikada bir artı olarak görülecektir.

Bu nedenle geriye dönüp bakıldığında ve Mursi’nin bir yıllık cumhurbaşkanlığı, gelecek tarihçilerce dış politikada bağımsız bir bölgesel aktör olarak Mısır’ın rolünü artırmayı hedefleyen kısa süreli bir girişim olarak kabul edilecektir. İran ile yakınlaşma anlamı taşıyan bu girişimin jeopolitik manada etkisi olsa da bölgede derinleşen Şii-Sünni fay hattına yönelik etkilerinin ortaya çıkması pek de mümkün olmadı.

Bundan böyle, Mursi sonrası bir Mısır kendisini daha yoğun bir şekilde Suudilerin öncülüğündeki muhafazakâr kampta konumlandıracak, Suriye’deki kriz karşısında daha iddialı bir rol üstlenecek, İsrail’e daha büyük bir güvence sağlayacak ve bölgede herhangi bir şekilde yeniden kamplaşma konusunda ABD ve İsrail’in kaygılarını giderecek daha büyük bir teminat sağlayacaktır. Başka bir ifadeyle, henüz yeniden yapılandırılmamış olan Mısır silahlı kuvvetlerinin savunucusu olduğu statükonun restore edileceği yeni bir süreci yaşayacaktır.

Elbette, Mısır’daki böyle bir gelişmenin, Orta Doğu’da İsrail’e karşı şekillenen direniş eksenine çok ciddi olumsuz yansımaları olacaktır. Bu süreç, İsrail’in mevcut yerleşim yerlerini genişletme, Orta Doğu barış sürecini yok sayma ve Gazze’yi boğma politikalarında İsraillilerin ellerini iyice rahatlatacaktır. Aslında, İsraillilerin “büyük Orta Doğu” söylemine bakıldığında bağımsız ve kendinden emin bir Mısır’ın hiçbir zaman bu denklemin bir parçası olmadığı açıkça görülecektir. Tabii ki, onlar ve Amerikalı hamileri, tıpkı 2011 Arap Baharı’ndan önce on yıllardır yaptığı gibi sadece kendinden bekleneni yapan, uysal ve sorunsuz bir Mısır’ı tercih ederler. Fakat şimdi, Mısır’ın, tutuklu bir gelişmeye dönüşmüş olan Amerikan hegemonyasının dışına düşmesiyle gündeme gelen büyük soru şudur: Mısır’daki bir darbe rejimi tam bir yıl önce Mursi’yi iktidara getiren güçlü duygularla nasıl başa çıkacaktır? (4)

Hiç şüphesiz, demokratik yollardan seçilmiş bir hükümetin güç kullanılarak ortadan kaldırılması darbeciler ve Batılı destekçilerinin adlarının lekelenmesine yol açacaktır. İstikrarı yeniden sağlamaktansa bu durum büyük olasılıkla Mısır’ı daha büyük bir kaos ve baskının kollarına atacak ve etnik ve mezhepçi şiddeti tırmandıracaktır.

KAYNAKÇA:

1- Kaveh L. Afrasiabi, Mursi’nin Düşüşü ve Jeopolitik Sonuçları, Asia Times Online, 08.07.2013

2- Leyla El-Şumari, Formun Altı

İhvan-ı Müslimin Katar’ın Yükselişi İçin Bir Basamak Oldu, Al-Akhbar, Nisan-2013

3- Jean Marcou, Tahrir’den Taksim’e Bakış, Hicham Mourad İle Röportaj, OVİPOT, 28 Haziran 2013

4-Suriye’yle İlişkileri Kesen İhvan’a BBC’den Zor İsrail Sorusu, İsrahaber, 04.07.2013,

5- Meyase El-Muhennedi, Arap Baharı’nın Yeni Kralı, Al-Akhbar, 27.06.2013

Cesurhan Taş Hakkında

Cesurhan TAŞ: (Ankara) 1974 Anamur doğumludur. ODTÜ İ.İ.B.F, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü mezunudur. İngilizce, Arapça ve Rusça bilmektedir. Devlet yapısı, kamu yönetimi, mali yönetim, kalkınma ekonomisi, bölgesel kalkınma ve kamu hukuku alanlarında çalışmaları bulunmaktadır. Yörük ve Türkmen kültürü üzerine de araştırma ve inceleme çalışmaları yapmaktadır.

Yorumlar (6)

  1. adnan dedi ki:

    Türkiye’nin Mısır’a örnek ve model olduğu tezinizi pek doğru bulmadım. Mısır’a olsa olsa İngiltere örnek olabilir. İngiliz sistemi Mısır’da hakim.Türkiye örnek değil bence.

    • cesurhan dedi ki:

      Adnan bey,Mısır’a Türkiye’yi örnek gösteren biz değiliz zaten.Batılılar Türkiye’yi model alın diyorlar.Bizim böyle bir deklaremiz var mı doğrusu ben bilmiyorum.

  2. mehmet taş dedi ki:

    Cesurhan Abimizin görüşlerine tamamıyla katılıyorum.Mısır tarihsel kökenleri itibarıyla Türklere yakındır ve Türkiyeyi örnek alır.

  3. yusuf kurşun dedi ki:

    1952 yılında İhvan darbe’nin bir tarafıydı…Şimdi Darbe mağduru olduğu gerekçesiyle savunuluyor…İhvan taban’dan bir hareket değil…tepeden hazırlanmış bir hareket…Ülke’yi ele geçireyim Kendi felsefe’mi yaşatayım tarzı gelişmeyi büyümeyi seçtiler…Sivil Toplum olarak başlayamadılar…Devleti ele geçirdikten sonra sivil toplumu oluştururuz düşüncesine sahip olmak istediler…Emek vermeyi taban hareketi olmayı hiç düşünmediler…Ta ki DARBE ‘den zarar görmeye başladılar…Tabanı kışkırtmaya sokağa dökmeye çalıştılar…İhvan’ ın bu darbeden DERS çıkarma ihtimalini DAHi dört gözle beklemek isterim…”Mısır silahlı kuvvetlerinin savunucusu olduğu statükonun restore edileceği yeni bir süreci yaşayacaktır” ifadesinde yazarımız her şeyi özetlemiş….Tebrik ediyorum….

  4. Özgür Coşar dedi ki:

    Yazarın yorumlarını yerinde buldum.Hatta yazıdaki öngörülerin çoğunun gerçekleştiğine tanık olduk.AKP’nin sadece ihvanı muhatap alan politikalarının biraz daha eleştirilmesi gerekirdi.Yazının eksik yönü budur.

  5. cesurhan dedi ki:

    Teşekkür ederim Özgür bey.Önerinde haklısın.

cesurhan için bir cevap yazın Cevabı iptal et


%d blogcu bunu beğendi: